AHMET MİDHAT EFENDİ- DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ yahut İSTANBUL'DA NELER OLMUŞ





Ahmet Midhat Efendi’nin her biri mücevher eserlerinin takrizini seve seve yapmaya, eserlerini aynı tat ve lezzetle okumaya ve muhteşem değerleri tanıtmaya devam ediyorum. Bu eserimizin takrizinde bu kez Üstadı anlatmaya gerek görmüyorum. Lakin önceki yazılarımızın referans olacağını düşünmekteyim.

DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ yahut İSTANBUL'DA NELER OLMUŞ eserine sıra geldiğinde bir müddet Ahmet Midhat Efendi eserlerine ara vermişliğim olmuştu. Sebebi ise; bir diğer eserine hasret duymamın artmasından dolayıdır. Nihayet arada farklı eserler okuyup takriz çalışmalarımı arşivime ekledikten sonra alacele Türk Dil Kurumu’ndan temin ettiğim ve Ahmet Mithat Efendi Bütün Eserleri 1 kitabının birincisi olan DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ yahut İSTANBUL'DA NELER OLMUŞ romanını okudum. Şimdi konumuzun mütalaasına başlayalım:

Konu hicri 1215 miladi 1800 yıllarına tekabül ediyor. Bu yıllarda İstanbul’un seçkin zenginlerinden Veysel Efendi’nin Arap Mesut Ağasının çevirdiği akıl almaz oyunları sahneleniyor. Mesut Ağa konakta yetişen Nergis isimli kızın kendisinin çevirdiği bazı oyunlarına şahit olmasının ardından kızı kaçırarak kimsenin bilmediği bir adada kimsenin giremeyeceği bir mağaraya saklar. Veysel Efendi’nin tek evladı olan Osman Bey’de Nergis’e deli gibi âşık olduğu için gelip gidip Mesut Ağa’dan Nergis’i sorar. Mesut Ağa Nergis’in öldüğünü söylese de Osman Bey inanmaz ve “O öldüyse beni de öldür. Yok, yaşıyorsa beni de ona götür” diye yalvarır.”  Mesut Ağa her ne kadar türlü dolap adamı olsa da Osman Bey’in lalası olduğu için de olsa gerek ki dayanamaz ve ona “ Sabaha karşı yanıma gel. Seni ahirete Nergis’ine götüreceğim. Bil ki ölecek ve ahirete yolcu olacaksın. Fakat kimseye bir şey demeyeceksin” diyerek yeminler ettirir. Osman Bey sabah erkenden Mesut Ağa ile yola çıkarlar. Hayırsız adaya geldiklerinde Mesut Ağa Osman Bey’in gözlerini bağlar. Girişini ve çıkışını yalnız kendisinin bildiği labirent gibi bir mağaraya geldiğinde Nergis’in ölmediğini ve onun da burada hapsedildiğini anlayan Osman Bey büyük bir saadet yaşar. Nasıl olsa öldü diye bilindikleri için bir müddet burada kalıp sonra çıkacaklarını sanan Osman Bey yıllarca orada hapsolur. Bu hapis hayatında bir de Güngörmez adında dünyanın ne olduğunu dahi bilmeyen, güneşi, kuşları, denizi görmeden büyüyen yavruları olur. Nitekim 7 yıl 7 ay sonra bir şekilde mağaradan çıktıklarında artık ne İstanbul eskisi gibidir ne de dünya bıraktıkları gibidir.

Bu kıymetli eseri de Ahmet Midhat Efendi’nin diğer eserleri kadar ilgi ve zevkle okudum. Zaman zaman o dönemin yaşayış ve kültürel resimlerinin gözümde canlanması eserin kıymetini arttırmıştır. Lakin burada şöyle bir durum var; Bir kız ve bir erkek yıllarca bir mağarada kalıyor ve hiçbir şekilde çıkış yolu bulamıyorlar. Bu nasıl iş? Diye kendime sormadım değil. Cevabını yine kendim buldum ve dedim ki; Demek ki yıllar sadece teknolojiyi, insanları, doğayı, dünyayı ve bakış açısını değiştirmiyor bir o kadar da insanın zekasını ve mukayesesini de geliştiriyor. Keza çocuklarımızın dahi şuan ki zekasıyla bizim çocukluğumuzdaki zeka yapısı arasında nasıl fark var ise o dönemde de insanların mukayesesi ile şimdikini kıyaslamak yanlış oluyor. Belki bugünkü aklımızla o mağarada biz kalsaydık ne yapar eder çıkış bulur ve yıllarca dünyadan uzak yaşamazdık. O dönemin insanları da bugün yaşamış olsaydı kesinlikle gördükleri karşısında deli olur yahut ölürlerdi. Bu kıyas dahi bize “zaman makinesinde geçmişe yolculuk” diye bir şey varsa o da kitaplarla mümkün olduğunu göstermektedir.

Son olarak şunu da belirtmek isterim; Değerli gençlerimizin ve yazar adaylarımızın en başta okuması gereken eserler içerisinde Ahmet Midhat Efendi’yi okumalarını bilhassa tavsiye ederim.

Eserin Adı: DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ yahut İSTANBUL'DA NELER OLMUŞ..
Yazarı: Ahmet Midhat Efendi
Yayınevi: TDK
Hazırlayanlar: Kazım Yetiş- Necat Birinci-M. Fatih Andı
Ankara 2000 124 sayfa


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu