Türk edebiyatının ilk isimlerinden ve en önemlilerinden Ahmet Midhat Efendi’nin Çengi isimli eserinin takrizini yazmadan önce küçük bir açıklama yapmam gerekiyor; Yukarıda da görüldüğü üzere bu güzel eserin mahvedilmesinde emeği geçen ve daha önceki diğer kitaplarının da incelemesini yaptığım yayınevine kızgınlığım neticesinde, ismini yazmamayı uygun gördüm. Keza kitabın üzerinde yer alan AHMET MİTHAT yazısı dahi görmezden gelinebilecek bir hatadan daha büyüktür. Bu yüzden ne eserin editör hatalarını, ne kapak kalitesini ne de yayınevinin daha iyi olabilmesi niteliğinde olan uyarılarımın hiçbirini yazmayacağım. Bizim için önem arz eden muhteviyat dâhilinde takrizimizi yazmak böylesi vasat matbaacılık ürününü eleştirmekten daha elzem olacaktır.
Eser 4 bölüm, 32 başlıktan oluşmuştur. Genel konusu itibari
ile birçok mesajların verildiği bu güzel eserde en başta; Varlıktan yokluğa,
sağlıktan hastalığa, güzellikten çirkinliğe insanın başına gelebilecek ve
geldiğinde de neler olabilecek türünden anlatımlar bulunmaktadır.
BÖLÜM1: İSTANBUL’DA BİR DON KİŞOT- DON KİŞOT HAKKINDA
Yazar öykü konusuna girmeden önce Don Kişot hakkında bilgi
veriyor. Cervantes’in ünlü eserinde yer alan Don Kişot’un gerçek-hayal
ilişkisinin başına ne türlü işler açtığını anlatmaktadır.
DANİŞ ÇELEBİ
Yazar konuyu ikinci başlıkta “İspanya’da Don kişot varsa
İstanbul’da da Daniş Çelebi var” diyerek öykünün içine doğru yürümeye başlıyor.
Karşımıza çıkan Daniş Çelebi, Saliha Molla isimli bir büyücü kadının oğludur.
Büyülerle haşir neşir olan bir evde yetişen Daniş Çelebi, perilerle cinlerle
oynamakta ve bu yönde neredeyse aklını dahi yitirmektedir.
BİR DİVANE BÜYÜYOR
Saliha Molla, oğlunun iyice aklını yitirmesinden ve
insanlardan tamamen kopmasından korkmaya başlar. Haklı da, nitekim Daniş Çelebi
her şeyi ya cinlerden ya perilerden zannetmektedir. Oğlunun cesaretini
arttırmak için annesi oğluna bir mühür verir ve “Süleyman mührü kimdeyse, güç
ondadır” der. Oğlu bu mühürle açamayacağı kapının, dize getiremeyeceği kimsenin
olmadığına inanır. İnanır ama aslında o mühür pazarda bir bakırcıya yaptırılan
tenekeden ibarettir. Bu mühürün gücüne inanan Daniş Çelebi’nin başına Don Kişot
misali olmadık işler gelir.
PERİ HANIM
Çevresindekilerin Daniş Çelebi’nin uçuk akıllı olduğunu
bildiği için oyun oynamaya karar verirler. Buldukları hafifmeşrep bir kadını
bir meclise getirirler. Peri Hanım, Daniş Çelebi’ye “Ne emredersen emrindeyim.
Beni senden başka duyan da gören de olmaz” der. Bunu mühürün gücüne bağlayan
Çelebi Peri’ye âşık olmuştur. Ve gece sonunda eve götürmek istemiştir.
Arkadaşları bunun bir oyun olduğunu söyleseler de Çelebi bir türlü inanmamış ve
nihayet Peri’yi eve götürmüştür. Bunun neticesinde kızı bir yere bırakmayan
Çelebi kızla evlenmiştir. Peri’den bir de çocuğu olmuş ve adını Cemal
koymuşlardır.
Saliha Molla öldükten sonra Peri’nin eline fırsatlar daha iyi
geçmeye başlamıştır. Peri’nin aşüfteliğine sessiz kalamayan evin dadısı
Dilrefah, Çelebi’ye Peri’yi öldürmesini söyler. Peri bunu duyar ve dadının
oyununa karşılık kendi oyununu hazırlar. Plana göre Çelebi karısını uyurken
öldürecekti. Evde dadıyla yalnız kalan Peri ilaçlı kahve ile dadıyı uyutur ve
kendi yatağına koyar. Gece eve gelen ve karısını öldürmek için kamasını çıkaran
Çelebi yatakta uyuyan ve karısı zannettiği dadıyı öldürür. Peri ise bu esnada
çoktan kaçmış gitmiştir. Bunun üzerine daha da aklını yitiren Daniş Çelebi 11
yıl sonra da kendisini öldürür ve geride 15 yaşında Cemal kalır.
BÖLÜM 2: AŞIKPEDER
CANBERD BEY
Canberd Bey İstanbul’a kaçmış ve evden dışarıya çok ihtiyaç
olmaması halinde çıkmadan yaşayan birisidir. Yanında yaşlıca ve çok çirkin
Hesna kadın vardır. Her ne kadar Hesna kadınla evli olmasalar da bazı konularda
bu kadına daha fazla tahammül edemez olunca mahalleden biriyle evlenmeye karar
verir. Orta yaşlı fakat çok güzel bir kız olan Hüveyda Hanım’la sessiz sedasız
evlenir.
Bu evlilikten bir kızının olacağını öğrenir ve Hüveyda doğum
sırasında vefat eder. Dünyaya gelen Melek Hanım da babası ve Hesna kadın gibi
dışarıyla hiçbir teması olmadan büyür. Dünyayı gezmeden, görmeden insan bir şey
öğrenemeyeceği gibi Melek Hanım da dünya adına hiçbir şey bilmemektedir.
Canberd Bey kızına aşık ve ondan başka kimseyi tanımayan ve
kızının da babasından başka kimseyi bilmesine izin vermeyen bir adamdır. Fakat
Melek Hanım pencere önünden gizlice dışarıya bakarken bir gençte ona
bakmaktadır. Genç, daha sonra Melek’e “ Senin öz anneni biliyorum. Babanla
ayrıldıkları için ve babanda annene kızdığı için seni ona göstermedi. Annen de
seni özlüyor. Seni ona götüreyim” diyerek Melek’i kaçmaya ikna eder.
DİĞER BÖLÜMLER VE SONUÇ
Buraya kadar yazımızı
uzun tutmamızın amacı, bundan sonraki olayların keşiştiğinde anlam kaybına
uğramaması içindi. Ahmet Mithat Efendi eserlerini okuyanlar bilir ki olaylar
içerisinde olaylar gelişmekte ve oradan da başka sonuçlar çıkmaktadır. Bu eser
bu karmaşanın biraz daha yoğun olduğu bir eserdir. O yüzden kitabı okuyupta
olayları çözemeyenler için bu yazı harita niteliğindedir. Şimdi geriden ileriye
konuları bağlamamız ve kişileri netliğe kavuşturmamız gerekiyor.
Melek’i kaçıran genç, Çengi Sümbül isimli bir kadına
getiriyor ve “senin annen bu kadındır” diyerek ikna ediyor. (Kitapta bu isim her ne kadar çok sonraları
açıklığa kavuşsa da çözümleme için biz bu kadının Peri Hanım olduğunu
söyleyelim) Çengi Sümbül, babadan kalma çok zengin olan bu genci yolmak
için Melek’i ondan hep uzak tutmaya çalışıyor. Melek’e aşık olan bu genç ise
aşkı için günden güne birer birer malından servetinden her şeyinden oluyor.
Nihayet beş parasız kalınca Sümbül, yolunacağı kalmayan bu gence olmadık işler
açıyor. Genç ise Melek’ten dünyaya gelecek çocuğunu dahi göremeden beş parasız
kalarak oraları terk ediyor.
Nihayet aradan hayli zaman geçtikten sonra bir balıkçının
teklifi ile bir konağa hizmetçi gerektiğini öğreniyor ve konağa gidiyorlar.
Geldikleri konak servetini tükettiği konak olan Sümbül’ün konağıdır. Konağa
gelmesi ve düştüğü hali hatırlaması ile büyük ıstırap yaşayan bu genç, Melek’i
de görüyor. Sümbül ise bu gence her şeyin bir oyun olduğunu, balıkçının da kendi
adamı olduğunu ve bu yaşadıklarının hepsini parasının kıymetini bilmesi için
olduğunu söyler. Bu taş kalpli, düzenbaz kadının dediklerine inanmayan gence
Sümbül “Senden aldığım bütün mücevherler çekmecede. İnanmazsan Melek’e sor”
der. Melek’te “Evet Cemal’im doğru söylüyor. Bunların hepsi seni sınamak
içindi” der. (Cemal ismini biz eser
içerisinde bu olayların ta en başında okumuştuk. Lakin buraya kadar gelipte
Melek’in “Cemal’im” demesiyle o gencin Cemal olduğunu anlıyoruz. Yani bu ismi
bu takrizde burada geçmemizin sebebi birazdan Sümbül ile yani Peri Hanım ile
Cemal’in muhabbetinden anlamış olacağız.)
Ertesi sabah Sümbül ve Cemal arasında şöyle bir konuşma
geçer;
S: Senin baban Daniş Çelebi isimli bir mecnun mu idi?
-Evet! Daniş Çelebi’dir
-Anneni tanıyor musun?
Hayır! Hatırlamıyorum.
-Peki, üzerinde bir nişanesi, bir izi yok muydu?
-Galiba sağ ayağı olmalıydı. Sağ ayağının parmakları ayrı
değil, birbirine birleşiktir. Ekseriya anamın o ayağını okşar, oynardım
Bunun üzerine Sümbül “Okşayıp oynadığın bu ayak mıydı?” der.
Velhasıl yazımızı uzatmamak adına toparlayalım;
Hatırlayacağınız üzere Daniş Çelebi Saliha Molla’nın oğludur.
Daniş Çelebi aklı kıt olan bir mecnundur. Peri Hanım yani Çengi Sümbül ile olan
evliliğinden Cemal Bey olur. Peri uyanıklığı ve şeytanlığı ile kendini ölümden
kurtarıp, dadıyı öldürtünce çocuğunu ve kocasını bırakıp kaçar. Yıllar sonra mirasyedi bir yakışıklı olarak
ortaya çıkan Cemal annesini, annesi de Cemal’i tanımamıştır. Fakat yüreğinden
duyduğu bir sevgi ile Cemal’i hep yanında bulundurmuştur. Gerçekler ortaya
çıktıktan sonra tekrar eski servet ve mutluluğuna kavuşmuşlar fakat Sümbül “
Ben Çengiyim. İşimi seviyorum. O yüzden ben ara sıra gelir sizleri görürsem
bana yeter” der ve çekip gider.
*****
Öykünün bugüne kadar yazdığım en uzun takriz yazısı olmasının
sebebi Ahmet Mithat Efendi gibi ulvi bir üstadın bu eseri okunduğunda ondan ve
eserlerinden “anlamadım” ifadelerine engel olmak içindi. Elbette eser
içerisinde düşüncelerimizde “Acaba Hesna Kadın’la Melek’in babasının akıbetleri
ne olmuştur?” gibi merakımız devam etse de başta da söylediğimiz gibi;
hastalıktan önce sağlığın, fakirlikten önce zenginliğin kıymeti bilinmeli ve
ona göre hareket edilmeli düşüncesinin işlendiği bu muhteşem eserle Ahmet
Mithat Efendi’yi biz okumaya devam ederken takrizimize burada nihayet
veriyoruz.
KİTABIN ADI : ÇENGİ
YAZARI :AHMET MİDHAT EFENDİ
YAYINEVİ : --
SAYFA :176
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?