AHMET MİDHAT EFENDİ- ZEYL-İ HASAN MELLÂH YAHUT SIR İÇİNDE ESRAR





Tanzimat dönemi yazarlarından Ahmet Midhat Efendi Türk öykücülüğü ve romanının önemli isimlerindendir. Bu yazımızda Cemil MERİÇ’in “tek kişilik akedemi” dediği ve hâce-i evvel (ilk öğretmen) ünvanını alan, döneminin tam bir yazı makinesi olarak nitelendirilen Ahmet Mithad Efendi’nin Zeyl-i Hasan Mellâh yahut sır içinde esrar isimli eserini inceleyeceğiz. Yazar ilk olarak 1874 yılında Hasan Mellâh isimli eserini çıkarmış fakat dönemin bazı eleştirileri üzerine 1875 yılında daha kapsamlı olarak Zeyl-i Hasan Mellâh yahut sır içinde esrar isimli eserle düzelti yapmıştır. Aslında ilk çıkan esere olan eleştiriler genellikle eserde yer alan kişilerin yeterli tanıtımının yapılmadığı ve olay-örgü yapısının çok çabuk sonuçlandığı üzerineydi. Konu ve tema olarak iki eserinde yapısında değişiklik olmamıştır.

Eser, incelendiğinde geriden gelen bazı olayların ve kişilerin hikayelerini vermektedir. Aslında bu konular dönemin yayınlanan Hasan Mellâh kitabından aktarmadır. İlk kitapta Hasan’ın babasının öldürülme sürecine müteakip ikinci kitapta bütün olay ve kurgular bu yönde çıkış bulmaktadır. Yani eserin fitilini ateşleyen Hasan’ın babasının öldürülmesinin ardından Hasan’ın da intikam almak için babasının katillerinden birini öldürmesiyle başlıyor. Hasan kaçarken korsan gemisindeki hırsızlara yakalanır. Korsanlar Hasan’ı soyup öldürmek isterler fakat Alanzo isimli kişi diğer korsanları ikna ederek Hasan’ın öldürülmesini engeller. Korsanlar kısa bir yolculuktan sonra Cartegane limanı’na demirleyerek Hasan’ı hırsızlık yapması için şehre gönderirler. Hasan şehirde bir konağa oradan da  Cuzella’nın odasına gizlice girmiştir. Burada göz göze gelen iki genç birbirine aşık olmuşlardır. Cuzella Hasan’ın rahip kılığına girmesini sağlamış ve yakalanmadan kaçmasına yardımcı olmuştur. Bu arada bu gencin Hasan Mellah olduğunu anlayan Pavlos,  Cuzella’nın babası olan Alfons’a haber verir. Pavlos Cuzella’yı kaçırır. Hasan ise bu kez Cuzella’nın peşine düşmektedir.

Hasan’ın bir şekilde Cuzella ile kavuşmasının ardından Pavlos’a yani Dominico Bedia’ya intikam hırsı da azalmaktadır. Fakat türlü hileler ve birçok kişiye yaptığı aldatmaların hesabını Hasan sormasa da başkaları soracaktır. Eser içeriği kişi ve olay örgüsünü genellikle geriden aldığı için okunduğunda bunun bilgisini vererek, okuyucunun şimdiden bilgisine sunmuş olalım.  Bu arada şunu da belirtmekte yarar görüyoruz;  eser içerisinde yer alan olay örgüsünde hatalar mevcut değil. Zaman-mekan kurgusu ustaca işlenmiş olduğundan, önceki basımda yer alan konulara “haniya” diyerek vurgu yapılmıştır.
Eser, Hasan’ın etrafında yer alan kişilerden oluşsa da aslında bu eserin en önemli yönü; o dönemin okuyucuya tanıtılması da diyebiliriz. Olaylar İtalya, Fas, Şam, ispanya gibi çok geniş bir coğrafi bölgede geçmektedir.  Nihayetinde ise Pavlos’un yani Dominico Bedia’nın öldürülmesiyle son buluyor.
Elbette bu kadar kısa ve oldu-bittiye getirilmeyen eser ister roman olsun ister öykü,  edebi tadın olabildiğince alınabildiği müthiş bir yapıttır. Dönemin macera nitelikli ilk romanlarından olan bu eser Dominico Bedia’nın da bin türlü şeytanlık ve hainliklerini anlatmaktadır. Bedia, Hasan’dan ve bu yüzden peşine takılan adamlardan hep kaçmakla meşgul olmuştur. Şanslı olması sayesinde her defasında ölümden kurtulabilmişse de kaderin kat’i kuralı “Hak eden cezasını elbet bulur” la feci bir sonla ömrünü bitirmiştir.

Hasan ise her ne kadar yaşı kemale erdikçe Bedia’ya olan kininden ve intikam hırsından vazgeçmişse de o da Şam’dan gelen habere sevinmiştir.  Şimdi 405 sayfalık eserde aklımızda kalan kahramanları tanıyalım;

Hasan Mellah: Hasan Mellah aslında Osmanlı efradından baktığımızda okuduğumuz romana göre ilk Türk korsanı olarak görebiliriz. Fas’lı bir ailenin asil bir çocuğu olarak yetişmişse de babasının ortağı olan Pavlos(dominico)’un Hasan’ın babasına ait bütün hisselerine el koymasının intikamını almak üzere İspanya’ya gitmesiyle tanımaya başlıyoruz. Burada babasının katili olan Abdullah isimli kişiyi öldürür. Fakat asıl hesap Pavlos’ladır. Çünkü Pavlos bütün hisseleri üzerine almış ve belki de Hasan’ın babasını bizzat Pavlos öldürtmüştür.
 Cuzella: Pavlos’un Hasan’dan intikam almak amacıyla kaçırdığı İspanya’da yaşayan Alfons’un kızıdır. Bedia’nın da sevdiği bu kadın Hasan’la evlenir. Bedia Cuzella’dan, Hasan ise Bedia’dan intikam alma peşindedir. 
Alanzo: Eserin en candan, tatlı ve en çok samimi bulduğum kişisidir. O kalıplaşmış “Vay canına yandığım” sözü ile yanı başımızda duruyor gibi. Hasan Mellah’ın hem canını kurtaran hem de hayatı boyunca can yoldaşı olan Alanzo bir çocuk gibi masumiyeti ile sadece herkesin değil, okurun dahi yüzünde gülümsemeye neden oluyor.  Galiba eserde en sevdiğim kişi Alanzo diyebilirim.
Julia:  Bu masum kızımız Alanzonun Malta’da bir av sırasında kayalıklar üzerinde gördüğü kızdır. Onunla konuşup tanışmak ve nihayetinde gemiye bindirmek suretiyle Fas’a kadar getirdiği Maltız kızıdır. Alanzo yüreğindekinin aşk mı olduğunu dahi anlamadan Julia ile evlenir.        Bu evlilikten Maşuka isimli bir kızı olur. Kızı olur ama bu kızı Alanzo için tam bir baş belası ve babası gibi, eserin en renkli kişiliği olur.
Numan ibn-i Mutahhar: Hasan’ın konağında sevgili zevcesi Cuzella dürbünle etrafa bakarken olmadık bir manzara ile karşılaşır. Dürbünü Hasan’a veririr. Hasan’da Cüzella’nın istikamet ettiği tarafa bakınca kendini asmaya çalışan bu genci görür. Hasan hemen adamlarını alarak Numan’ın evine varır ve onu ipten kurtarır.  Kendisini öldürmek istemesinin sebebi olarak karşımıza yine Bedia çıkmaktadır. Her hikayede ayrı bir isimle karşımıza çıkan bu uğursuz karakter yalancı şahitlerle Numan’ın karısını boşadığını etrafa yaymış ve hülle yolu ile Casim bey’e cebrende olsa varması için her hileye başvurmuştur. Tabii bu oyunu bozan yine Hasan Mellah olmuş ve Numana sahip çıkmıştır.
İnşirah: İnşirah Numan’ın karısıdır. Birbirlerini çok seven bu karı-koca Hasan’ın himayesinde Casim Bey ve adamlarından kurtulmuşlardır. İnşirah ve Numan’ın Yezdan isimli oğlu olur. Yezdan’ı ayrıca yazmaya gerek görmeden İnşirah kısmına dahil edelim. Yezdan anne ve babasından Hasan’ın isteği üzerine tahsil görmek için alınır. Yıllar sonra eğitimini tamamlayan Yezdan konakta taş kalpli yüreği taş tutmuş Maşuka’ya gönül verir.  Nihayetinde Maşuka ile evlenir. (Bu aşk hikâyesi de mükemmel şekilde anlatılmış ve eserde farklı bir tat meydana getirmiştir.)

Şimdilik aklımıza gelen değerli eserin o güzel karakterlerinin tanıtımını yaptık. Biz Dominico Bedia dahil bütün karakterlerin yerli yerince olduğunu ve her birinin ayrı bir güzellik kattığını düşünüyoruz. Bu güzel eser Türk Dil Kurumunun emeği ve Ali Şükrü Çoruk’un hazırlamasıyla gün yüzüne (cumhuriyet sonrası) çıkmıştır. Eserde eleştiri sunabileceğimiz tek nokta var ki onu da yazmadan geçemeyeceğiz; Eserin muhteviyatının doluluğu oranında daha kaliteli bir kapak kullanılabilinirdi. Kâğıt kalitesinin beyaz renkli olması bir tarafa kapak kitap hacmine göre çok zayıf kalmıştır. Tahmin ediyoruz ki aynı eseri birkaç kişi okumuş olsa eserden kapak adına bir şey kalacağını sanmıyoruz.  O yüzden herkesin alıp okuyabileceği en makul fiyattan okurlara sunan Türk Dil Kurumundan bu eseri okumak isteyenler başkasına vermemek suretiyle kütüphanelerinde muhafaza etmelerini öneririz.






ZEYL-İ HASAN MELLÂH YAHUT SIR İÇİNDE ESRAR
 AHMET MİDHAT EFENDİ
TÜRK DİL KURUMU (ALİ ŞÜKRÜ ÇORUK)
ANKARA 2000 (405 SAYFA)




Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu