Komünizm dâhil hiçbir izm ile ilgim
yoktur. Teorik fikir ve pratik akıl ile doğruları süzme yetimiz dâhilinde
komünizmin bir parçası olan proleterler ve burjuvazinin savaşı yüzlerce yıldır
devam eden bir sorunsal olduğunu kabul etmiş olmamız ve bu sorun üzerinde hak
savaşı-savaşlarının olduğunu da bildiğimiz için meseleyi manifesto olarak ele
almanın doğru olacağını düşünerek araştırmaya başladım.
Burjuvazi toplumunun bir avuç
proleterler üzerinden sömürücülük faaliyetleri neticesinde bir dik duruş, bir
devrim niteliğinde karşımıza çıkan ve iki ismin birlikte hareket edip bu
manifestoyu yayınlayarak milyonlara ulaşan Karl Marx ve F.Engels’ı tanımak
gerekmektedir. Onlar çalışmaları neticesinde özellikle F.Engels’ın maddi sorunu
olmamasına rağmen dahi bu mücadeleyi vermiş olması bizlere “köleliğin ne denli
devam ettiği” konusunda bilgi sunmaktadır.
Komünist Manifesto içerisinden
bilgilerin ele alınıp yasallaşması ve resmileştirilerek meclise sunulması belki
de insanlığın kurtuluşu için önem arz etmektedir. Günümüz sözde İslami
düşüncelerin adı altına saklanmış komünizmi öcü gibi göstermeye çalışan
zihniyetlerin yanında bazı maddelerinin ne kadar önemli olduğuna şahit
olmuşumdur. Elbette tamamen değilse bile kısmen kuralları irdelememiz
gerektiğini ve bu konuda komünizmi değilse bile manifestoyu okunması gerekilen
bir eser olduğunu savunuyorum.
Tarihimizin en büyük lekelerinden
olan sınıf ayrımcılığı binlerce yıl devam etmiştir. Bu süreç içerisinde kitabın
arka kapağında da yazdığı gibi; Eski Roma’da patrisyenler, şövalyeler, plebler,
köleler; ortaçağda, feodal beyler, vasaller, lonca ustası, çıraklar, serfler
vb. sınıflar oluşturulmuştur. Ta ki İslam gelip bütün inanç topluluklarını iki
sınıfa ayırana dek; İnananlar (müminler) inanmayanlar (inkârcılar) Aslında Komünizmde
burada İslam’ın “bütün inananlar kardeştir” veczine “Bütün komünistler
yoldaştır” veczi ile eşitliği savunmuşlardır. Elbette Komünizmi anlamaya
çalışıyoruz. Çünkü İslam ile kıyas nedeni İslam’ın beşerin dünyevi ve ahiri bir
meselesine ışık tutması olarak görürken,
Komünizmi sadece eşitlik mücadelesi veren bir başkaldırı olarak
gördüğümüz içindir.
Belki de toplumsal olayların, sükûnet
ve huzurun, iyilik ve yardımseverliğin, toplumsal refahın bir anahtarı da komünizmdir.
Bunu da inkâr etmememiz lazım. Nasıl ki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Laiklik”
inkılabına sahip çıkamadık ve başımıza din işlerini devlet işlerine alet ederek
türlü çoraplar örenler olduğu gibi aynı şekilde komünizmi de hayatımızdan
çıkardığımızda sınıfsal sorunların, bir gün bir şekilde patlak verdiğinde
yaşanacak olan kaosu da kabul etmemiz gerekecektir. Evet… Konu hakkında
söyleyeceklerim çok ama maksadımı aşmamak adına takrizime geçmeyi tercih
ediyorum.
İÇERİKTEN
Tarihin daha önceki
dönemlerinde, hemen her yerde toplumun değişik katmanlara tam bir
ayrılmışlığını, toplumsal konumların çeşitli basamaklara ayrılmasını görüyoruz.
Eski Roma'da, patrisyenler, şövalyeler, plebler, köleler; ortaçağda, feodal
beyler, vasaller, lonca ustası, çıraklar, serfler; üstelik hemen her bir sınıf
da kendi içinde özel bir basamaklılık gösteriyor.
Burjuvazinin sosyalizmi, zaten
burjuvaların —çalışan sınıfın çıkarına— burjuva olduklarını savunmaktan
ibarettir.
İktidara geldiği her yerde
burjuvazi, tüm feodal, babaerkil, kırsal ilişkileri darmadağın etmiştir.
İnsanları doğal efendilerine düğümleyen cicili bicili feodal kordonları
acımasızca koparıp atmış ve insan ile insan arasında kupkuru çıkar dışında,
duygusuz "nakit ödeme" dışında, hiçbir bağ bırakmamıştır. Dindar
esrikliğin kutsal ürpertilerini de, şövalyece yüksek heyecanları da, dar kafalı
burjuva duygusallığını da bencil hesapçılığın buz gibi suyunda boğmuştur.
Kişisel saygınlığı değişim değerine indirgemiş, sayısız belgeli ve kazanılmış
özgürlüklerin tümünün yerine tek bir
özgürlüğü, vicdansız ticaret özgürlüğünü koymuştur. Kısacası burjuvazi, dinsel
ve siyasal gözbağlarıyla üstü örtülü sömürünün yerine, apaçık, utanmaz,
dolaysız, çıplak sömürüyü geçirmiştir.
Proleterlerin yaptığı iş,
makineleşmenin genişlemesi ve işbölümü sonucu, işçiler için her çeşit özerk
karakterini ve dolayısıyla her çeşit çekiciliğini yitirmiştir. Proleter,
kendisinden yalnızca en basit, en tek düze, en kolay öğrenilebilen bir el
hareketi istenen, makinenin bir eklentisinden ibarettir. Dolayısıyla işçinin
maliyeti, hemen yalnızca hayatını ve soyunu sürdürmesi için zorunlu geçim
araçları kadardır. Oysa bir metanın fiyatı, dolayısıyla emeğin fiyatı[ 4 ] da, o metanın üretim maliyetine eşittir.
Bu yüzden işin sevilmezliği arttığı oranda işçinin ücreti
de düşer. Bunun da ötesinde, makineleşme ve iş bölümü arttığı oranda, ister
çalışma saatlerinin artması, ister aynı çalışma süresi içinde istenen işin
artması, makinelerin işleyiş hızının yükselmesi nedeniyle olsun, işin miktarı
da artar.
[ 4 ]
Marx, sonradan, işçinin emeğini
değil, emek gücünü sattığını ortaya koydu. -çev.
KİTABIN ADI : KOMÜNİST MANİFESTO
YAZARI : KARL MARX-FRIEDRICH ENGELS
YAYINEVİ : MAVİÇATI YAY.2018/2.BAS./92 SAYFA
ÇEVİREN : ORHAN TEKİN
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?