Kitap: İmdat Avşar
Tanıtım ve Değerlendirme: Filiz Kalkışım Çolak
Soğuk Rüya
Çiğdemleri Solan Bozkır (Öykü Kitapları )
Yitirdiklerimiz, hayallerimiz, kavuşamadıklarımız, o
hep çok özlediklerimiz, hep yakınımıza düşenler… Kimi zaman bozkırlarda
yankılanan Laçin çığlıklarıdır bizi bizden alan kimi zaman dağlardan esen ılgıt
ılgıt rüzgarlardır, hiç bitmeyen o senfoninin en tatlı nağmelerine bizi yeniden
sürükleyen.
Dağların eteklerinde dinlenen, körfezlere duvağını
estiren yeşil tepelerin hışmıdır. Hüzün döken dağların efkârına haykıran
karayelin çığlıklarıdır. Yosunları kurumak üzere sızan bir vadinin; denizlere,
ırmağına kavuşma arzusuzla ağlayışıdır. Köpük köpük pınarlarımızdan dökülen
kanatlardır özgürlüğümüzün, bizi bize getiren çağlayışlarıdır. Anadolu başkadır,
insanı bağrından kopan çığlığı başkadır bebesinin. Ağlayışında çağlayanlara
yıkanır sabahlar. Akşam kundağında sarar olgunlaşan sütünden sağılır sızım
sızım o tazecik cıvıltılarına kuzusunun. Gök rengi bakışları başkadır, mısır
tarlarında ki çatlakların meydan okuduğu siluetidir, ihtiyar ninesinin
dedesinin kucağında ilk gözlerini açtığı ana üflenen ezan sevincidir.
Duru ırmaklarla
yıkanmıştır umutları, karanlığı bilmez Anadolu yağmurunda ıslanmaktır, umudu
alnından yuvarlanan terlerine karışan göğün damlacıklarıdır hayalleri. Ekmeği
aşı buram buram Anadolu’dur; katıksız, sevdasıdır kınalı gelinin tandır başında.
Edalı nazlı hallerini seyre dalan civanıdır, hamurlu elleridir karnını doyuran
sevdasıdır. Eridir sevdiğidir Anadolu; Çolpanların, Zührelerin, çıplaklığı
saflığıdır; derme çatma evin bahçesinde koşturan çocuğudur. Kara lastikleri
delik bir ihtiyarın umududur en çok Anadolu!
Okuyacak büyük adam olacak Elif kız, Ömer oğlan doktor
olacak. Köydeki hastalara şifa dağıtacak. Ülkesinin gururu olacak. İnsanlara,
fakirlere iyilik dağıtacak para gözlü olmayacak herkesleri muayene edecek.
Kimsenin gitmediği köylerin okullarını açacak oradaki çocuklara medeniyeti
getirecek, bulguru arpayı satınca bisiklet alacağı Elifi kara gözlü kuzusu
,sarı perçemli oğlancığı Ömeri!... Kendisi için hiçbir zaman bir şey istemeyen
Halil Dayının umududur Anadolu’da doğan çocuklar insanlığın kurtuluşudur!
İşte sevgili İmdat Avşar hocamız tüm hikâyelerinde
mutlaka bunu aşılamış insanlığa umut olmuştur, Anadolu Anadolu diye çarpan
yiğit merhametli yüreğiyle. Soğuk Rüya’yı okurken istisnasız hiçbirinizin
elinden bırakamayacağı kitabı, ısrarla ama ısrarla hepinizin okumasını
öneriyorum.
Özellikle gençlerin okumasını çok isterim bu kitabı.
Onlar ki bizim kurtuluşumuz geleceğimiz; insanlık adına öğrenecekleri her şey
ahlaki değerler insanı insan yapan sorgulayan yanlışa haksızlığa bir anda
hepinizin yerinizden fırlayıp meydan okuyacağınız bir şaheser zira Soğuk
Rüzgar!.Tesirinden kurtulmanız pek kolay olmayacak zira! O yatılı okullarda
tıpkı yetimhanelerdeki anasız babasız kimsesiz çocuklar gibi sevgisiz
yapayalnız sırf okusun kendisini kurtarsın diye Hatice Teyzelerin Muhammet
Abilerin şehre getirdikleri çocukların yalnızlığını yarı aç, yarı tok düşlerle
köyünün yollarını tuttuğu hikâyelere dalıp gideceksiniz.
Kim bilir
şehrin metropolün artık müttefiklik, evet ikincil bile diyememeciğim, sırf
çıkarlar üzerine kurulan saygınlığını yitirmiş insanlıktan yoksun ilişlerin
arasında yitirdiğimiz o sızısını unuttuğumuz en çok bize ait olan tek şeyi bizi
hatırlayacağız kalbimizden tüm vücudumuza hızla yayılan o acının tesiriyle
kendimizi bulacağız! Ninemizin civanperçemi yemeğini, kuzukulağı kavurmasını
özleyeceğiz. Artık hepimizin envai çeşitlilikle dolu olan dolaplarının ne kadar
yoksul olduğunu boş olduğunu göreceksiniz. O tarhana kokusuyla doyacaksınız bir
saç ayağın üzerinde eski bir bakır tencerede pişen tarhana kokusuyla doyacaksınız.
Tandırda pişen ekmeğin pidelerin kokusuyla mest olacaksınız. Bakraçlarda ki
yoğurtları kaşıklayacaksınız, kimi zaman komşunun bahçesinden aşırdığınız
meyvelerin ağzınızdan akan suyunun tadını hissedeceksiniz dimağınızda! Baştan
söyleyeyim tesiri oldukça uzun sürecek belki de hiç bitmeyecek okuduklarınızın.
Ağlayacaksınız ya da bir şey düğümlenip gelip boğazınıza oturacak. Eee
karşınızdaki Anadolu’nun çığlıklarından ayaza titreyerek sancı sancı doğan bir
bebeğin hiçbir şeyi atlamadan her zerreciğinde hissettiği yaşanmışlıkların
çırılçıplak öyküsüdür zira! Sonrasında öğretmen olup bir zamanlar pencereyi
zorlayan rüzgarın sesinden bir devin onu almaya geleceğini sandığı yatılı
okullarda şimdi öğretmenlik yapan ve o yavrulara kol kanat geren, ana olan baba
olan bir kalbin yaşadıkları hissettiklerinin sessizliğinde büyüyen çığlıklarını
duyacaksınız hala peşinizden koşturan bölüm sonu çığlıklarında.
İmdat hocayla gurur duymamak az değil inanın sevgili
dostlarım. O güzel kirlenmemiş yüreğiyle insanlığa şark görevine aşkla koşan
bir köy çocuğunun öğretmeninin yazdıkları bunlar… Ah o Seyit’in hikâyesini
okurken nasıl yanacak yüreğiniz nasıl kızacaksınız nerelere gideceksiniz bilseniz.
Eminim hepinizin hafızasında hiç unutmadığınız o korku depreşecek hüzün
tekrardan. Seyit köylerindeki okul yangınında babasını kaybetmiş sonrasında
şehirdeki yatılı okula yerleştirilmiş bir yetim çocuk. Gece gündüz ağlıyor. Tabi
İmdat hocamız adı gibi imdadına yetişiyor minik Seyit’in. Seyit bir türlü okula
alışamıyor köyüne gitmek istiyor babasının atını hayal ediyor. Babası olsaydı
atıyla ille de dağları aşar gelirdi Seyit’i görmeye. Aracı olmayan köylerinden
ille de atıyla gelir görürdü minik yavrusunu. Ancak kar yığmıştı mübarek ki
ancak baharla karlar eriyince komşu köylere İmdat hocanın sözü üzerine bir
araca bindirilip varacaktı. Zaten oradan köylerine ulaşması çok kolaydı.
Üstelik İmdat hocayla birlikte gideceklerdi. Sözü vardı İmdat hocanın. Babası
olsaydı bisiklet alacaktı Seyit’e Seyit bisikletle İmdat hoca babasının atıyla
yarışacaklardı köyde. Babası olmasa da İmdat hoca gidecekti Seyit’in köyüne
Seyit’i getirecekti karlar eriyince. O zalim Nazan öğretmen o suratsız
öğretmenliğin yüz karası eğer aşağılayıp ürkütmeseydi minik Seyit’i! Düşünün
bir okul lojmanında bir öğretmen kendi çocuğuna bisiklet almış. Hafta sonu yarıyıl
tatili tüm çocuklar köylerine gittiler. Seyit gidemedi ve onun gibi birkaç
çocuk daha. Nazan öğretmenin daha doğru cadının oğlu bisiklete biniyor. Sınıf
arkadaşlarından birkaç çocuk da Nazan cadısının çocuğunun bisikletinin peşinden
koşuyor. Sonra çocuk bisikleti bırakıp gidiyor. Çünkü cadı lojmanın camından
çekilin sizi serseriler oğlum sana demedim mi o geri zekâlılarla oynamayacaksın
çabuk içeri gel. Tabi çocuk bisikleti bırakıp içeri giriyor annesinin
korkusuyla. Sonra duvarın dibinden bisikleti izleyen Seyit bisiklete yaklaşıyor
yanına çömelip bisiklete dokunuyor pedalını çeviriyor tekerine bakıyor… Tam o
esnada bizim çirkin şey yine cama çıkıp seni pis aptal geri zekâlı çek ellerini
o bisikletten diye Seyit’i azarlıyor gönlünü minicik yüreğini o yılandiliyle
görüntüsüyle parçalıyor.
Seyit bunun
üzerine okuldan kaçıyor. İki gün boyunca Seyit aranıyor. İmdat öğretmenin yüreği
kan gölüne dönüyor üzüntüsünden. Sonra haber geliyor köyüne gitmek için koyulduğu
dağ yollarında donmuş halde cesedi bulunuyor! Offfffff Allah’ım feryat
Yarabbim! İnanılmaz bir öykü. Ve gerçek. Böyle niceleri var hocamızın birebir
yaşayıp kahrolduğu, ne yapsın kendisi de altı üstü bir iyi insan hepsine
yetmiyor işte sevgili dostlarım yetişemiyor. Neylesin Yüreği paramparça Seyit’i
Muhterem’i abdalların nice garip öksüz evladını ölümsüzleştiriyor kanla canla
yazdığı mısralarında. Kalemi kalbine saplaya saplaya yazdığını sızlayan
renginde göreceksiniz mısraların. Nice hikâyeler okudum nice başarılı öyküler
lakin bu hikâyeler beni başka vurdu. Çünkü çocuk yüreği saflığı vardı
mısraların özünde. Ve bir çocuğu güldüremeyen toplumumuza bencilliğimize bir kuşu
besleyemeyişimize açgözlülüğümüze veryansın ettim. Sizde edeceksiniz biliyorum.
Keşke hep İmdat Öğretmen gibi öğretmelere emanet etsek canlarımızı böyle despot
cadı hain insanlığından nasibini alamamış şımarık ruh hastası öğretmenler
olmasa canlarımızın yakınlarında.
Okuduklarım
bana kimleri anımsatmadı ki ;Esma hanımı o zalim kadını bir çocuğu dışlayan
hayatıyla oynayan yakinen tanık olduğum Esma öğretmen müsveddesinin mahvettiği
çocuğun hayatını. O ruh hastası Mehmet öğretmeni! Okulun suyu akmaz çocuklar su
taşıyıp okulu temizliyor. Haliyle çocuk bu suyolunda oyuna dalıyorlar. Geç
geldiler diye çocukları elindeki sopa kırılana kadar dövüyor. Yetmiyor suları
çocukların başından aşağı döküyor. Çocukların birinin iki dişini kırıyor. Ve
daha güçlü olan ağlamıyor inatla dimdik duruyor bu zalimin karşısında diye,
sinirden bayılıyor Mehmet öğretmen. Tabi o çocuklar büyüyor ve yanından
geçerken bu hasta ruhluları görmüyorlar bile. E mesleğin, bu kutsal mesleğin
yüzkaraları bunlar. Ve o gül yüzlü İbrahim öğretmen o baldan tatlı şirin insan
geliyor aklıma. Rahmet yağsın üzerine Allah onu nuruyla donatsın! Çocuklara ana
baba, çocukların yaralarını saran o manyak müdürün elinden alan İbrahim
öğretmen, çocukların sığınağı minyon dağı, sevimli babacan öğretmen. Öğretmenlerin
küçümsediği dışladığı defteri kalemi yok diye sınıftan attığı öğrencilere yedek
kalem bulunduran o üç kuruşluk maaşıyla çorapsız o yetim çocuğa çorap alan
İbrahim öğretmen geliyor aklıma…Ve onun gibi sevgilerimiz anamız babamız
sevdiğimiz nice canım öğretmenlerimiz ve hatırlamak dahi istemediğim o
kabusların kara yüzleri…Soğuk Rüya ‘da fazlasıyla bunları yaşayacaksınız.Şehnaz
Hanımı çok seveceksiniz sağcı ve solcu öğretmelerin atışmalarında ısınacaksınız
yer yer gülümseyeceksiniz. Karabağ Sürgünü bir yoksul ailenin dramıyla
ciğerleriniz dağlanacak. Yoksulluk sizi de vuracak. Köklerinize kadar cayır
cayır yanacaksınız.O küçük kara gözlü kızda sevgiyi sevdayı
bulacaksınız.Çocukların her şeye rağmen kir pas yokluk içindeki o güzel
gözlerini göreceksiniz ,minik Pünhane’nin gözlerinde..Hepinizin unutmadığı bir
çift göz gelip bir kez daha dolaşacak sizi.Yokluk derken afetlerle yerle bir
olan köylünün haline içleneceksiniz .Abdal dedikleri o garip zurnacıların
zenginliği yüreğiyle ısınacaksınız.Çizgili yüzlerdeki garipliğin her şeye
rağmen onurun sadakatin borcuna sadık olmanın etkisiyle sarsılacaksınız, bir
garip abdalın gülümseyince daha da gerilen yer yer gerilen kader çizgilerinde.
Ah o güzel yüzlü Müslümanın Rahman Dayının Hacca gitme sevdasında içiniz burkulacak…
Ve Hac sevdasıyla Muhammet’e kavuşma sevdasıyla yanan bu nurlu yüzlü insanın
gerçek bir Müslümana yakışır tavrıyla kim bilir nerelere gideceksiniz, kimleri
çok özlediğinizi anımsayacaksınız. Aynı zamanda kendisine oynanan o küçük
oyunda devlete kayıtsız bağlılığını devlet ne yaparsa doğru yapar hükümetimiz sağ
olsun sloganlarıyla bozkırları inleten o temiz saf günahsız insanlarımızın
haklarını savunmak için üzerinize binen sorumluluğun ağırlığı altında
ezileceksiniz.
Hainlere küfürler savururken o nur yüzlü köylümüze
borçlu olduğumuz nefesimizi en çok yine onlar için masumlar için yurdun
bucaksız bağları ovalarından canla başla çalışan köylümüz için harcayacaksınız.
Onlar sayesinde içtiğimiz suya yediğimiz nimete bir kez daha şükrederken onlara
borçlu olduklarınız altında ezileceksiniz. Ah diyar diyar, Anadolum ah anamın
saatleri okuma yazma bilmeyen, yer yer beğenmediğimiz dışladığımız köylüler; o
analarımızın yetiştirdiği, onurlu çalışkan namuslu öğretmenler, fırıncılar,
mühendisler, doktorlar, simitçiler sayesinde bu ülkenin ayakta kaldığını
anlayacaksınız kim bilir belki de kendinizden, kendinizi o çok
beğenmişliğinizden utanacaksınız! Sonra mı daha nice güzellikleri özleyeceksiniz.
Bir ağaç kütüğünün acılarını, yok olan hayatların hikâyelerinde dinleyeceksiniz.
Tahrip edilen doğanın değerini daha iyi anlayıp, sahip çıkmak için var
gücünüzle mücadele etmenin bir yiğitlik olduğunu ve yiğitliğin Anadolu’nun
namından olduğunu anlayacaksınız.
İmdat hoca tüm bunları nasıl yansıttı bizlere, elbette
ki saati öğrenmeye çalışan bir türlü öğrenemeyen o masum analardan birinin
evladı olduğu için o ruhun her zerresiyle yaradılışa şükretmesini yarınlara
umutla bakmasını bildiği için! .Farkı bu zaten o çatısı akıtan evlerin ruhunu o
bozkırlarda açan kardelenleri, yaseminleri, şırıl şırıl dereleri, bizlere
getirdiği için, bozkırın çığlıklarını ruhundan sıyrılırcasına sayfaların
suretine okuduğu için! Bu kitap işte bundan bu kadar değerli. Kafelerde çay
sigara içen, sözde entelektüellerin parayla bastırdığı kitaplardan çok farklı
olduğu için, içimizden biri olduğu için, bu kadar kıymetli.
Eylül
Yangınları sizi sararken Anadolu’nun bir dağ köyünde okunan kitapların bir
devrim sonucu; tandırda yakılan, şairlerinin, yazarlarının, sahralarınızda
yayılan kan rengi çığlıklarını, göreceksiniz duyacaksınız , o tandırın
başındaki minik çocuğun hüznünde. Şiirlerin yanışının ruhunda nasıl
cızırdadığını işiteceksiniz. Ülkeyi bölmeye çalışanların aydınları ortadan
kaldırmak için ta bir dağ başına kadar sırf onları okuyor diye ortadan kaldırılışına
belki de bir gencin kelepçeli ellerinin onurlu davasına göreceksiniz bozkırın
ovalarında köylerinde …Mis kokan çiçekler arasında seken kuşlardan özgürlük
toplayacaksınız demet demet savuracaksınız göğün derinliklerine. Ve analığın
sadece kendi çocuğuna analık etmekten sadece doğurmaktan ibaret olmadığını
anlayacaksınız, kendi çocuğuna dondurma alırken orada dondurmaya bakan o garip
çocuğa bir dondurmayı çok gören kadının kendi çocuğunun elinde aldığı dondurma;
üstü başı kirli ,ayağı çıplak çocuğa tiksinerek bakışına kızacak ,belki de
böyle bir yaşanmışlığınızdan utanacaksınız.
Sahi ana koruyan kollayan değil miydi?.O acılarla
canından can ayrılan değil miydi? Madem analık bu kadar değerliydi ,niçin bir
ana başka ananın yavrusuna hor bakıyor eziyor küçümsüyor onu görmezden
gelebiliyordu! Beyaz Bulutla, Molla Emmiyle, Keremle nerelere nerelere
sürüklenmeyeceksiniz!. Anadolu’nun o yüceliği sizleri kanatlarının altına
alışında, çiğdemler toplayacaksınız, nergisler biriken kirpiklerinizden bir kuş
düşecek avuçlarınıza, solgun çehrenizden ebabiller kalkacak Çiğdemleri Solan
Bozkır’da gezinirken…Hepsi zemheri ayazlara titreyen nice yüreklerin soğuyan
rüyalarında yüreğinizi yakacak. Kaybedilen değerler için ağlayacaksınız…
Sonra ,Anadolu insanın yaşam mücadelesiyle; o saf
yürekleriyle yeniden karşılaşacaksınız yer yer ellerinizi başınıza koyup
içinizde yankılan o sesin ruhunuzda kamçılanan çığlıklarını işiteceksiniz..
Kimi zaman ağlayacak kimi zaman gülümseyeceksiniz. Abdallığın Anadolu’da ne
kadar değerli bir kültür olduğunu düşüneceksiniz .Bir yandan insanların o garip
hikayelerine rağmen hayata gülümseyen yüzleriyle ısınacaksınız. Anasının
sattığı yoğurtlarla öğretmenin istediği flütü alamayan ve muhteşem zurna
çaldığı halde flütü çalamayan, Muhterem’i döven aşağılayan o kibirli budala
Nusret hocanın okuldan kaçırdığı okuldan soğuttuğu Muhterem’in hikayesinde
Anadolu’nun o yüzüyle gurur duyacaksınız .Atatürk’ün okula gelişinin temsili
kutlamalarında zurna çalışıyla nasıl şaşkına uğradığını aşağıladığı o çocuğun
ne kadar önemli bir görev için halkın huzuruna coşkuyla çıktığını görünce
eşşekten düşmüşe dönüşü karşında içinizden binlerce küfür savuracaksınız o
soğuk kasvetli bakışlarına …
Aşsız kalmanın zorluğunu açlığı yokluğu
hissedeceksiniz her şeye rağmen gülen o sıcacık yüzlerde. Zaman zaman solan
umutlara ağlayacaksınız ki o umutları solduranların o okullara üstelik umudu
dağıtması için gönderilen öğretmenler tarafından gerçekleştirilmiş o umutların
yüzlerin soldurulmuş oluşuna isyan edeceksiniz! Ne garip amcalardan ne insanlık
dersi alacak kendinizden utanacaksınız! Bizim Evin Kıblesin de kim bilir
çoktandır unuttuğunuz Müslümana yakışan değerleri anımsayacaksınız belki de
sizde Allah’ın huzuruna varacaksınız yıllar sonra. Kıbleyi yanlış hesap etseniz
de. Zaten niyetlerden ibarettir ya din sen huzura varda nasıl varırsan var
diyeceksiniz. Şeyhin Çavuşu, Heykel ve diğer nice birbirinden güzel hikâye
sonlarına gelmeden düşeceksiniz yüzünüzü yalayan gözyaşlarınızı silecek; yer
yer bölüm duraklarında iki büklüm göğün kızıl sağılan sinelerinde aşkı sevdayı
Anadolu'yu gusledeceksiniz.
Saygıdeğer İmdat hocama çok kıymetli dostum Ergün
Bilgi’nin nezdinde teşekkür ediyorum. Böylesi güzel bir dostu ruhuma
fısıldadığı için bu doyumsuz ırmaklardan ruhuma doyumsuz sular serptiği için;
sevgili İmdat Avşar hocama bu kadar temiz kaldığı ve insanlığa bu kadar güzel
hizmetlerde bulunduğu için. Çünkü sadece öğretmenlik yapmadı hocamız eğitim
alanında diğer görevlerde de canla başla yurduna yurt oldu hizmet verdi.
Böylesi güzel bir insanla tanışmak onu tanımak onurdu gururdu şahsım için büyük
zenginlikti. Kendilerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Tüm öğretmenlerin ders
çıkaracağı büyük bir hazine bu öykü kitapları. İnsan yetiştirmenin vebali
büyüktür ve insan yetiştirmek iki kilo fasulye satmak değildir. Hala bu
mesleğin kutsiyetini bilmeyenler şunu unutmasınlar ki kötülük sahibinindir.
Emanetinizdir bıraktığınız insanda ki er ya da geç sizi bulacaktır! Sevgilerimle…
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?