Kitap:
Engin Turgut
Tanıtım
Ve Değerlendirme: Filiz Kalkışım Çolak
Fırtınaya tutulmuş bir günün altında yapraklar sığınacak yer ararken iri
gözlerini göğe dikmiş ne güzel şeysin sen ey yağmur ;yağ gözlerime öylesi yağ
ki annem ağladığımı görmesin diyebilen masum bir çocuktu Engin.Çünkü yüreğini
hiç kirletemedi hiç nefret etmesini öğretmedi kırılan örselenen duygularına
rağmen.Sadece sevmeyi affetmeyi öğretti. Sadece sevmeyi özümsedi. Onu Engin
Turgut yapan yaradılışının gereği din tacirliğine
hiçbir zaman soyunmadı, yalan konuşmadı ne zaman ki biri hayvanlara eziyet etti
inancı gereği Allah’a kötüleri şikayet ederken onlara çirkinliklerini insanlık
dışı varlıklarını haykırmaktan hiç korkmadı.O güç inancın sesiydi çünkü.
Çiçeklere ağladı denizin kirletilmesine
şiirleriyle yıkadı maviyi nefesiyle süpürdü sokakları. Erguvanlar ekti tuvaline
turkuaz periler yağdırdı gözyaşlarıyla umudu haykırdı. Sabaha hoş geldin güzel
kız derken yüreğinde ağırlamanın yüceliğini gösterdi. Bizleri düş çarşına
çıkarırken esmer bir sevgilinin kirpiklerinde tutuşturuyor ay ışığını şafak kan
ter içinde sabahı doğuruncaya değin kucağımıza.Sonra esmer tene güne inat
güneşi giydirip deniz suyu akan sırtından saçlarının arasına fesleğen nefesli
rüzgarlar hiç birimizin henüz okumadığı şiirlerini fısıldıyor.O esmer güzel
kollarımızdan geçerken toprağa damlayan ilk cemresiyle baharın mor menekşeler
fışkırıyor tırnaklarından kuzey yıldızının.Yoksa moru niçin bu kadar sevsin ki
şairimiz!
Elma suyuna aşerdiği vakitlerde tuvaline
erguvanları ekti umutla gölgeye çimdiklenen papatya hanımların sünger
göbekçiğini olurda sevgilisi gelip bronzlaşır diye göbeğinde papatyaların. Saç
bağını çözer gibi fırçasının her bir telinden çaput bağladı. Hayata küsen
insanlık adına mavi saçlı peri kızı gelip çözer diye kimsesiz gönüllerin dizginlerini.
Sürgünde fersahken huyu güzel bay Neruda’dan imbiklenen filizler çekti mavi
gözlerin irisine ki yeşilinde en çok sevilen ışısın diye.
Elasından su içen ceylanları sektirmeyi hiç
unutmadı. Karasında kahvesinde köpük köpük yârin duvarlarına çarpmayı haylaz
çığlıklı körfezleri haykırtmayı hiçbir rengini atlamadı gözlerin…Belki de ondan
bu kadar güzeldi o çocuk bakışlı iri gözleri belki de sınırsız sevgisiydi
onları böylesi masum kılan.Venedik’te bir akşam üstüydü İtalyan bir gençten
evlenme teklifi aldığım mısrası papatya saplarından bir yüzükle diz çöküp ‘’ mi
vuoi sposare?’’ aşkın fesefesini yârin kokusundan sarkıtırken iştahımda açan
kan portakallarıyla..Kızıl bir akşam olsa gerek portakal kokusunun
begonvilleren sarktığı deryaların şaraba kestiği.İç iç bitiremediğin bir
sarhoşluğa ..Ne tuhaf şeymiş sevmek öleceğini sanıyorsun terkedilip giderken
yenisi geliyor elinde kelebeklerden bir demet! Serçe ezilmiş boynunda acının en
görkemli hali ışırken.Soluğunda jilet kıpırtıları oynaşırken ve hırıltı doğanın
canına kevserlerden bir eda ki kuzeyin serin sularından karanlığa mehtap olup
damlayan bir kuple şiir gibi yar geliyor hey hat kavuşmanın inceliği aklaşırken
bir kuğunun asaletinde…Kelebekler Vadisi’nde üç günlük sevişmeye öylesi dalıyor
ki insan üç bin yıllık nefes uğruna.Acıda ne ki sevmenin ardından kan
kusacağını bilse de insan sevmeye değer diyor
Engin hocamız tayfından boşalan dizeleriyle…
Nicelerine hocam bizlere yaşattıklarınız için bizi böylesi bir yolculuğa
çıkarttığınız için’’ oh mis mis! ‘’derya deniz çocuk yüreğiniz için çok teşekkür
ediyorum size..
Sevgimdesiniz her daim.
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?