Medeniyet, uygarlık ve
kültür kavramlarının, sık sık karıştırıldığı ve hangisinin hangisine vurgu
yapıldığı bilinmemesine rağmen çok sık kullandığımız medeniyet kelimesi ve
anlamı üzerinde duracağız. Bu yazımızda önceki medeniyetleri de inceleme
şansımız olduğu için birtakım teorik bilgileri de gözden geçirmemiz ve belki de
bu sayede bir “iç mukayese” yahut “medeniyet mi uygarlık mı?” sorusuna cevap
bulmuş olacağız.
Medeniyet, Arapça
kökenli bir kelime olup anlam itibariyle şehirlilik, rahat yaşam, gelişime
dayalı ve ulaşılabilir toplumsal gelişmişlik anlamına gelmektedir. Türkçe
karşılığı uygarlık anlamındadır. Fakat Muzaffer ERSÖZ (1963:3)’e göre
“Uygarlık, medenilik anlamına gelir, medeniyet değil. Daha isabetli bir kelime
bulana kadar medeniyet kelimesi kullanılır” demektedir.
Kültür ve medeniyet
evet, iç içedir fakat burada şu ayrımı yapmamız gerekiyor, Kültür “Özel”
medeniyet ise “genel”dir. Buna münhasır kendi deyimimle ise; “Medeniyet Devlet, Kültür ise millet
demektir.” Medeniyetlerin doğması
için önce kültürlerin var olması ve buna mukabil insanın olması gerekliliği
şarttır. Kültürler bir arada yaşayan insanların örf, adet ve gelenek gibi
unsurlarından doğarak medeniyeti besleyen ve gelecek kuşaklara ulaşılmasını
sağlayan gelişimler göstermektedir. Kültür olmadan medeniyetin olması
beklenemez. Tarihi süreçte var olan medeniyetleri incelediğimizde yok olan
medeniyetler de dahil hemen hemen hepsinde günümüze değin ulaşabilen izler
görmekteyiz. Bu sayede de dönemin yaşayış, kültür ve medeniyetini inceleme
şansı bulmaktayız. Bunlardan bazılarına göz atalım;
SÜMERLER
Sümerler yaptıkları
çalışmalar ve günümüze kadar ulaşıp kabul gören kavramlar oluşturmuşlardır.
Bunlardan biri de; zamanı 60 dakika olarak ölçen ilk medeniyet olduklarını
görürüz. Sümerler haftayı yedi gün
olarak belirlemişler ve günümüze kadar gelen “yazı” yazmayı kullanmışlardır.
MEZOPOTAMYA
Tarihin karanlık
köşelerinde yaktıkları ışıkla görebildiğimiz birçok icatları ile Sümerler, Akadlar,
Elamlar, Babiller bu coğrafyada yaşamışlardır.
MISIR
MEDENİYETİ
Mimari yapıların
günümüzde bile ilk canlılığını koruyabildiği yapılarla medeniyet tarihinde
adından bahsettirmektedir. Bu yapıların en temel unsurlarından olan geometri ve
matematik alanından faydalanmışlar ve hala birçok matematiksel işlemleri nasıl
yaptıkları aydınlığa kavuşturulamamıştır.
İNKA
MEDENİYETİ
İnkalar astronomi
alanında ilerlemişler ve güneş saatini yapmışlardır. İnkalar'ın And Dağları'nın yüksek kesimlerindeki dik yamaçlara
inşa ettiği yapılar ve şehir mimarileri bugün bile gezginlerin bilim
insanlarının dikkatini çekmektedir. Özellikle yapılardaki büyük taş blokların
nasıl taşındığı ve nasıl bu derece düzgün yerleştirildiği hala tartışma
konusudur.
MAYA MEDENİYETİ
Astronomi, matematik, mimari ve sanat alanında gelişmiş bir
medeniyete sahip olmuşlardır. En önemli çalışmalarından ise; Ay ve gezegenlerin
hareketleriyle ilgili bir diyagram hazırlayarak güneş tutulmasını önceden
tahmin edebilmişlerdir. Maya takvimi ile bir yıl 365 gün olarak hesap
edilmiştir. Diğer uygarlıklara göre en gelişmiş yazı düzenine sahiplerdi.
Sümerler dışında “0” rakamını da kullanmışlardı.
ÇİN MEDENİYETİ
Kâğıt ve pusulayı bulmuşlardır. Çin medeniyeti aynı zamanda
felsefi alanında da ilerlemiştir.
Bu medeniyetlere Roma,
Osmanlı, Hint, Akdeniz gibi diğer medeniyetleri de ekleyebilir yine bu
medeniyetlerle ilgili bilgileri de aktarabiliriz lakin yukarıda bahsettiğimiz
medeniyetlerin insanlık adına ve günümüzden 2000-3000 yıl öncesine dayanan bir
zamanda dahi ne kadar ileride olabildiklerini görebilmemizi sağlıyor.
Medeniyet aslında biraz
da “iz bırakmak” anlamına da gelmektedir. Bugün yaşayan en son medeniyetler
içerisine Osmanlı medeniyetine de bakacak olursak görürüz ki hanlar, camiler,
kaleler, köprüler hala canlılığını korumakta ve dönemine ışık tutmaktadır.
Aslında mimari ve yeni
fikirlerin gelişimi gibi gördüğümüz medeniyet kavramı burada bize şu soruyu
sormamıza neden oluyor; Günümüz Türkiye mimarisinde geleceğe dair nasıl bir
medeniyet temeli atılmaktadır? Bu sorunun maalesef cevabı bulunmamaktadır.
Nedeni ise; öncelikli olarak taş mimari sanatını atalarımız gibi
kullanmadığımızdan dolayıdır. Betonlaşma ve yapaylaşma ile geleceğe hiçbir iz
bırakamamaktayız. Yapılan binalarımız, yollarımız, köprülerimiz… Kısaca bütün
yapılarımız sadece “ömürlük” yahut “dönümlük” olarak yapılmakta ve bu da
tarihimize değilse bile geleceğimize çok büyük darbe vurmaktadır. Ülkemizin
sadece son 60 yılında yapılan ve 600 yıl sonrasına kalabilecek bir eser, yapı,
bina park alanı, yolu kısaca hiçbir şeyi bulunmamakta ve geleceğe
bırakabileceğimiz bir medeniyeti yaratamamaktayız.
Geleceğe yönelik iz
bırakmayan milletler unutulmaya mahkûmdurlar. Bugün İnkalardan, Babillerden söz
edebiliyor ve onların medeniyetini araştırabiliyorsak bu onların yapmış olduğu
günübirlik yapılaşmalarından dolayı değil, binlerce yıl dayanabilecek ve
gelecekte de kullanılabilecek çalışmalarından dolayı olduğunu bilmemiz
gerekiyor. Medeniyetleri toplumlar, toplumları da kültürleri inşa eder. Yukarıda
belirttiğim 600 yıl sözüne biraz daha insaf ekleyerek 300 yıl sonrasına dahi
hayal ettiğimiz bir yapı, buluş yahut fikir bizim için geçmişten değil,
gelecekten bulacağımız bir hazine niteliğinde olacaktır.



0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?