“ŞEY” SİZ HAYAT - VEYSEL ALTUNBAY

 


 

“Ne çok “şey”imiz var. Koruma gibi, hizmetçi gibi, sağ ve sol omuzumuzdaki melekler gibi hiç yakamızdan düşmeyen, bizi bir an yalnız bırakmayan ve her yerde bir şekilde karşımıza çıkan “şey”lerimiz…”

 

Şey kelimesinin anlamı; Elle tutulabilen cansız varlık, madde ve nesne olarak geçmektedir. Fakat biz toplum olarak birçok yerde kullanıyoruz. Bunun temel nedeni okumamaktan ve kelime hazinemizi kullanamamaktan yahut kelime hazinemize yeni kelimeler eklememekten kaynaklanmaktadır. Bilmediğimiz, aklımıza gelmeyen her ne kelime olursa hemen “şey” kelimesi yetişiyor bize. Bize “Korkma, ben varım” diyerek yeni kelimeler öğrenmemize engel oluyor.

Ne kadar çok kitap okursak o kadar “şey” kelimesini kullanmayız. Çünkü kitaplarda ifade edilemeyen, akla gelmeyen isimlendirmelerde şey kelimesi kullanılmamaktadır. Kitap okumanın önemi içerisinde her ne kadar “şey” kelimesine yer vermiş olsam da tek eksikliğimiz bu olmasa gerek. Temelde yatan asıl sorun bizlerin kitap okumaktan uzak olmasıdır. Kitap okumayı sevmiyoruz. Yalnız kitap mı; Dergilerimiz, gazetelerimiz ve diğer neşriyatlarımız ne kadar okunuyor?

Kitaplardan uzaklaştıkça hayal dünyamız daralıyor, düşünce yapımız küçülüyor ve haliyle “muhakeme yeteneğimiz” köreliyor. Bedenimizin sağlığına dikkat ettiğimiz kadar düşünce yapımızın sağlığına dikkat etmiyoruz. Gün be gün okumaktan uzaklaşıp sanal dünyanın hazırcılığı içerisinde kaybolmayı daha çok seviyoruz. Oysa Muallim Cevdet Efendi öyle miydi?

Muallim Cevdet, kitaplarına aşık bir adamdı. Kitaplarına zarar gelir düşüncesiyle hayatı boyunca hiç evlenmemiş, soğuk buz gibi evinde dahi yatarken üzerine battaniye dahi almazdı. Çünkü battaniyesi yoktu, çünkü battaniye alacak parayı kitaba vermiş kitap almıştı. Ve bu hep böyle devam etti. Nihayet üşütüp verem oldu ve 52 yaşında vefat etti. Ömrü boyunca aşık olduğu kitaplarla yaşadı. Türk arşivciliğinin de babası sayılan Muallim Cevdet en değerli eserlerin en muhkem koruyucusu oldu.

Bir yanda Muallim Cevdet’in kitap hassasiyeti diğer yanda “koca mezara, kitaplar mezata” anlayışı içerisinde bir çelişkiye düşmüşlüğümüz de var.  Kadınlarımızın birçoğunun kitapları değil de kitaplıkları sevmediğini biliyoruz. Onlarla hemhal olan kocalarından mustarip oldukları da aşikâr. Hatta bir hanıma sormuşlar; Evliliğin nasıl gidiyor mutlu musun? Yeni evlenen hanım cevap vermiş; Ben efendiyle evlendim sanıyordum ama o çoktan beri kitaplarıyla evliymiş

Okumak belki de böyle bir sevdadır.

Geldik gelmeye bir de müderris Vanlı Mehmet Efendi’nin evine gidelim;

Mehmet Efendi “Kitab-ı Lügat-ı Vankulu” isimli eseri Osmanlıcadan Türkçeye çeviren önemli bir müderristir. Bu sözlüğü çevirebilmek için gecesini gündüzüne katar ve haliyle biraz olsun evini ihmale dahi başlar. Bu duruma kızan karısı sorar;

-Efendi yine nereye gidiyorsun?

-Hanım biliyorsun, Vankulu’yla meşgul oluyorum

Kadın hemen lafı yapıştırır;

-Ne olur, biraz da ben kulunla meşgul olsan.

Kimimiz için bir sevda olan okuma aşkının kimimiz için zulüm gibi görüldüğünü zaten biliyoruz yahut yaşıyoruz. Oysa kitaplar bize sadece okumayı vermez, güzel konuşmamızı, güzel düşünmemizi ve dahası iyi bir muhakeme gücü de verir. Okumayan insanlar her zaman “şey”li ve başkalarının sözleriyle yaşamaya mahkûmdur. Çünkü onun, o kişinin, düşünmek gibi bir ihtiyacı yoktur. Başkaları onun yerine onun için düşünüyordur. O araştırmayı okuyup gerçekleri belgeleriyle öğrenmeyi değil, ona verilen yalanları doğrudan kabul eder. O yalanların gerçekliliği ortaya çıktığında yine itimadını ve tarafgirliğini elden bırakmaz. Çünkü o kişi için önemli olan “Birilerinin ona yüklediği anlamdır”

Bizi hayvanlardan ayıran en önemli iki özellik düşünmenizi rica ediyorum; Durun! Düşünmek diye düşünmeyin, onlar da düşünüyor, konuşuyor, seviyor, özlüyor, üzülüp mutlu oluyor. Fakat hayvanlarla insanı birbirinden ayıran iki önemli unsur; ateş yakabilmek ve okuyabilmektir. Keza Allah kuranı kerimde ilk ayet olarak “oku” demiş ise ardından da “kalem” suresini indirmiştir. Bizi biz yapan, insan yapan asıl unsur işte budur.

Biz ikra ettikçe ikrar edeceğiz. Her şey bir “şey”le başlar.

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu