AHMET MİDHAT EFENDİ - DİPLOMALI KIZ

 

AHMET MİDHAT EFENDİ


DİPLOMALI KIZ

Diplomalı Kız eseri Ahmet Midhat Efendi’nin müthiş eserlerinden yine bir tanesidir. Kendisi bu eserin esinlenme noktası olarak Levant Heralt gazetesi yazarlarından Dick May olduğunu söylemektedir. Fakat buna rağmen neredeyse hiç benzerlik kalmayacak kadar hatta o yazıyı okuyanların hiçbir benzerlik bulamayacak kadar değiştirdiğini de ekler.

Eser 4 bölümden oluşmaktadır:

İfade

-      Mansardda

-      Serseriyâne Cevelân

-      Avuç Dolusu Para

-      İnkişâf-ı Esrâr

Hatime

 

Mansardda

Mansard maddi yoksunluk çeken kişilerin yaşadığı dar bir alan olan çatı katıdır.

Mansardda iki kadın aralarında konuşmaktadır. Biri on yedi yaşında olan Julie diğeri annesi olan Polini’dir. Polini kızına “Okudun diplomalı oldun da ne oldu?” diyor kızı ise “Yediğim şu kuru ekmek mi gözüne batıyor?” diyor.  Dışarıdan kaba bir ses “Susacak mısınız yoksa ben mi susturayım!” diyerek içeri giriyor.

İçeri giren bu adam Jean Depres’dir. Jean bu fakir ailenin reisidir.Jean Depres gençliğinde çok güçlü ve yakışıklı bir demirci ustasıdır. Birlikte olduğu kadınlar onunla beş altı ay geçirir ve bir şekilde hayatından çıkıp giderlerdi. Çamaşırcılık yapan Polini de diğerleri gibi hayatına girmiş ama o çekip gitmemişti. Bir yıl sonra hamile kalmış ve kızları Julie dünyaya gelmişti. Gün bulup gün yiyen bu aile yine de Polini sayesinde bir miktar para biriktirmeyi başarmıştı. Depres ise kızının eğitimi için elinde avucunda ne varsa dökmüştü. Nihayet Julie muallimelik okulunu bitirmiş ama ailesinin de hiçbir şeyi kalmamıştı. Tam da o dönemlerde babasının zatüreye yakalanması ile eski gücü ve çalışması da kısıtlanmıştı. İşte böyle bir durumda bir mansardda bulabilirlerse bir kuru ekmekle günlerini geçiren aile kızlarının diplomasının hiçbir işe yaramadığı üzerine tartışıyorlardı.

Serseriyâne Cevelân

“Mansardda baba ve valide ve kız arasında şu muhaverenin vukua geldiği zaman mevsim kıştı. Amma nasıl kış? Paris devâir-i belediyesinin fukaraya odun ve kömür tevziine mecbur oldukları en katı kışlardan! Bizim mansardda kuru ekmek üzerine ilave olunacak katık bulunmadığı gibi ocağa, sobaya, mangala konulabilecek kömüre, oduna benzer bir şey yoktu.

Maahaza âdet yerini bulsun diye familya halkı sofraya da oturdudular. Civardaki ekmekçi karıdan gelmiş olan iki ekmeği kesip bir bardak suya batıra batıra yemeye başladılar.”

İşte bu fakirlik derecesindeki aile için Julie’nın diplomasının ne kıymeti olur değil mi? Fakat Julie annesinin bu çıkışmalarına daha fazla sabredemeyip iş aramaya koyuldu. Paris’in kara kışında caddelerde gezmiş mağazalara ve birçok yere gitmiş olmasına rağmen bir türlü iş bulamamıştı. Üstelik fakirlik ve açlıktan dolayı yüzünün güzelliği de kalmamış olmasından dolayı tezgahtar olarak bile işe alınmıyordu. Julie ise cebinde bir kuru ekmekle iş aramaya devam ediyordu. O gün ilginç bir durum olmuştu ve Julie elinde iki ekmek ve bir sucukla eve gitmişti. Annesi hayretler içerisinde kalmış adeta sevincinden çılgına dönmüştü. Bunu nasıl aldığı sorulduğunda Julie “Bir kahvehanenin önünden geçerken kahvehane sahibi bana iki frank kazanmak ister misin diye sordu. Ben de evet dedim. İçeri girdim. Bana ne yapmam gerektiğini tarif etti. İçeride bir masanın yanında tombala gibi bir şey vardı. Ben tombalayı çekip kazandım. Birkaç deneme ile kazanmaya devam edince bunu gören diğer müşteriler de oynamak istediklerini söylediler. Herkes para yatırmış fakat kazanamamışlardı. İtirazlar artınca ben de oradan kaçıp geldim ve gelirken iki frankımın birine bunları aldım” der. Diğer bir frankı ile de yarın iş aramaya gideceğini söyleyerek uzun zamandan beri ilk defa güzel bir yemek yiyerek buz gibi odada uyumuşlardır.

Ertesi gün Julie yine elinde ekmek ve envai çeşit yiyeceklerle gelmiştir. Ailesine iyi bir iş bulduğunu ve maaşı da peşin aldığını söyleyerek paranın büyük bir kısmını babasına teslim eder. Ama işin elbette aslı iş bulması ve kahvehaneden para kazanmış olması değildir. İşin aslı şöyledir;

Julie çaresizlik içerisinde iş ararken yanından bir cenaze alayı geçer. Cenaze arabasından büyük bir çelenk düşer. Julie için bu Allah’ın kendisine gönderdiği önemli bir sermayedir. Hemen çiçek dolu çelengi ayaklar altında ezilme tehlikesine rağmen korumaya alır. Herkes gittikten sonra o çiçek dolu çelengi bir çiçekçiye götürür. Çiçekçi düşük miktarda fiyat teklif eder ama Julie okulda öğrendiği çiçek buketi yapma derslerinden öğrendiği bilgilerle onlarca çiçek yapar. O çiçeklerle bir tiyatro önüne gider ve okulda öğrendiği edebi şiirlerle o buketleri tiyatroya gelenlere satar. Tiyatroya gelenler bu şiir okuyan kıza hayran kalırlar. Ertesi gün Julie yine çiçekçiye gider ve çiçekçiden onlarca buket yine alır ve tiyatroya gider ama bu kez çiçekçinin kefil olmasıyla kendisine güzel bir elbise alarak gider. Yine onlarca buket çiçeği en güzel şiirleri okuyarak bir çırpıda satar. Tabi annesine bu durumu söylemek yerine güvenli bir mağazada maaşlı bir şekilde çalıştığını söylemek zorundadır.

İnkişâf-ı Esrâr


Julie eve geç gelmeye ve arabacıyla gelmesi kapıcılarının dikkatini çekmişti. Kapıcı bu işin içinde bir iş var diyerek Julie'yi takip etmeye başlamıştı. Onun bir mağazada değil belki de fuhşiyatta çalıştığını ve hatta bir cinayetin içinde bile yer aldığını düşünmeye başladı. Takip ettiğinde Julie'yi bir eve girerken gördü. Kapıcıya göre bu aşığının eviydi. Sonra da çiçekçiden sepet dolusu çiçek alarak tiyatro önüne gittiğini gördü. 

Julie çiçekçilik işinden son derece güzel paralar kazanmaya başlamış hatta çiçeklerin içerisine bile beyitler yazarak satışlarını daha da arttırmıştı. Ailesi hala onu mağazada çalışıyor zannediyordu. Fakat onun süslü ve güzel elbiseleri de dikkatlerini çekmeye ve Julie'den bütün bütün şüphelenmeye başlamaları üzerine kapıcı da gelip kızlarının ne durumda olduğunu anlatması ile baba Jean Depres kapıcıya bir sille atmış yere sermiş ve "Depres'nin ailesinde kimse böyle bir terbiyesizlik yapamaz, yaparsa da onun cezası bize aittir" diyerek adamı kovmuştur. 

Ya Julie ne yapıyor? O annesinin hep hakaret ettiği, servetlerini harcamalarına neden olduğu diplomayı başa kakmasına karşılık çok para kazanmayı başarmıştı. Artık ailesi kuru ve ekmek kırıntıları yemekten kurtulmuştu ama şüpheleri de kendilerini korkutuyordu.

Nihayet Julie'nin mağazada çalışmadığı anlaşıldığından sonra Julie ailesine şöyle demiştir; Anamın ve babamın yüzünü yere getirecek bir iş yapmıyorum. Ama size her şeyi apaçık gösterebilmem için bana on beş gün daha müsade verin

On beş gün sonunda Julie ailesini alıp kapıcının aşığının evine girdi! diye tarif ettiği eve götürdü.

...

...

Ailesi sevinç göz yaşları içinde Julie'ye sarılıp ağlamaya başladı. Diplomanın aslında boşuna olmadığını da anlamış oldular.


Evet, ne olduğunu yine yazmadım çünkü kitabın alınıp okunması için heyecanının esrâr içinde olması gerekiyor ki TDK ve Müellife katkımız olsun.


HÂTİME


Evet! Julie bu meseleyi pekâlâ hâlleyledi. Şükûfe-fürûs dahi alacak olsa kızları terbiye ve talim etmelidir. Yalnız çiçek satmakla şu saadete nail olmak mümkün olsaydı her şükûfe-fürûş kızlar nail olabilirlerdi. Terbiye ve talim-i nisvân için memâlik-i sâirenin de Fransa'dan farkı yoktur. Hatta bizim dahi farkımız yoktur. Bir kız her ne olacak olursa olmalı, talim ve terbiyesini ikmâl etmiş bulunmalı. "Bizde kızların talim ve terbiyesine lüzum yoktur." demek için "Bizde erkeklerin de talim ve terbiyesine lüzum yoktur." diyebilmek cesaretini peyda etmelidir. Ama kızların terbiyesine "o kadar" lüzum olmadığı dava edilebilecekmiş. Terbiye ve talimin o kadarı bu kadarı olamaz. Nisvân dahi cemiyet içinde yaşadıkları medeniyye-i insaniyyenin azasından tanındıkça erkeklerin talim ve terbiyeye ne kadar ihtiyaçları varsa kadınların da o kadar ihtiyaçları vardır. Bunu şimdiki zamanlarda inkâra cesaret edecek olanları müstakbel mutlaka tekzib edecektir. Kadınlardan dahi tabîbeler, eczacılar, cerrahlar, kâbileler, muharrirler, feylesoflar, muallimeler falanlar filânlar çoğalıp meydan aldıkları zaman o tekzib-i maddî vukua gelecektir.

 Ama o zaman ne zamandır? Daha çok uzakta mıdır? Gaybi Allah' tan başka kimse bilmez!
-intihâ- 


SON NOT:

Kitabın bir sayfasında yanlışlıkla Julie yazılacağına Polini diye yazılmış. Bahsedilecek olan Julie iken Polini yazılması ufak bir yanlışlığa meydan vermiştir. 



KİTABIN ADI     : DİPLOMALI KIZ

YAZARI               : AHMET MİDHAT EFENDİ

YAYINEVİ          : TDK/2003/120 SAYFA

HAZIRLAYAN    : M.FATİH ANDI

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu