MEHMET KUVVET - SÖKÜK COĞRAFYA

 

Kitap Yorum            :Filiz Kalkışım Çolak

 

   Yalın anlatımına yüklediği duygu yoğunluğuyla insanı şiirde ağırlayan bir üslup Sökük Coğrafya. Açık ve anlaşılır bir dille, şiiri düşüncenin temeline indirirken yüreğinizi acıtan derinden çağlayan o ırmağın sessizliğini de dinletiyor size fark ettirmeden. Sessiz bir sızı; bir gelinciğin gülümseyişinde ürperen çığlığı gibi! Kendi çığlığı insanın. Mehmet Kuvvet'in şiirlerinde, beni çeken belki de buydu o derinlerden ta uzaklardan duyulan o sızının şimdi uslanmış çığlığıydı. Şiiri hayatta doğru yere koymaya çalışırken; şiir sizi kendi bireysel dünyanızın içine çekiyor adeta! Her şiirinde bu böyle! Mutlaka toplumsal bir yaraya sevgi diliyle dokunuyor! Aşk şiirlerinde bile bu böyle! Lakin nasıl oluyorsa, yorumu hayatta doğru yere koymaya çalışırken; kendi sessizliğinizin iç sesinde buluyorsunuz kendinizi. En neşeli şiirinde bile o sızıyı duyuyorsunuz! Her kelimenin, sözcüğün, konulacağı yer, özenle seçilerek bizlere sadece görsel bir anlatımı sunmuyor. Beş duyuya da hitap ediyor ve her bölümünde, bizleri sıcaklığıyla kucaklıyor.

Düşünüyorum, o sıcaklığın nedeni; acaba derinden ta uzaklardan duyulan o çığlığın sessizliği mi diye? Bizi içine alan bizden bir şeyleri fark ettirmeden bize haykıran o çığlığın sessizliği mi? Hepimizin en ulaşılmazlarımızın bile içinde bir yerlerde yitirdiği bir kimsesizliği vardır ya! İçli bir yanı, işte öylesi bir şey! Belki de buydu; dokunuşlarının ürkekçe oluşuydu; tepkiyi incitmeyişiydi şiirini cazip kılan!

Sonra mı yine şiire düşüyorsunuz sahici bir edayla! Yıldızları seyre daldığınız kuzey altlarında, yüzünüzü okşayan rüzgârın fısıltılarına uyanmış bulacaksınız kendinizi. Yosun yüklü dalgaların kokusuyla, Ganita'da sarhoş olurken, üşüyen yalnızlığınızı; kuzeye doğru dem alan efkârınıza karşı yudumladığınız çayınızın göğe bulaşan buğusunda dağıldığını hissedeceksiniz. O an; göğe bulaşan yüreğinizin rengiyle sevişmeye duracaksınız, kanadı menevişlerinize banmış bir kelebeğin ruhunuzdan süzülen çırpınışlarıyla. En güzel şiir, o ana yazılacak. Köpüklerden sıyrılan denizin; dalgasız, çırılçıplak sere serpe açlığınıza, teslim olduğu o ana! Akşamdan sabaha sürüp gidecek senfoni... Yıldız yıldız umuda uyanacaksınız, o güzel geçerken gözlerinizden ışık ışık... Kollarınızdan masmavi denizler akacak, siz sevdanın içinizde çırpınan kaynağına dalacaksınız, bir daha bir daha... Kim bilir belki de kızıl bir düştür o an, Sarı Ormanda vurulan! Büluğ bir sızı inerken içinizden en derinlerinize; bir zamanların hayaline düşeceksiniz yeniden. Ahh derin bir nefes derken, gözesine abandığınız maviliklerin, kollarınızdan akıp şuradan yürüyüşünü seyre dalacaksınız hasretle!

Derinleşecek gölgeler, acıyacak, ağlayacaksınız! Avuçlarınıza bıraktığınız yansıyışlarınızda, kendinizle yüzleşeceksiniz. Kirpiklerinizden fışkıran o körpenin; sizde, bucaksız kalışlarına kapılacaksınız yeniden. Yalnızlığınızda sızlayacak kuzey, ah kuzey buz mavisi bir harın huşusuyla titreyerek silkelenecek; gün yüzü görmeyen çıplaklığınızın, o saf çiylenişine. Sevmenin ay şeklini aldığını sessizliğine uyandığınız yüreğinizin kıpırtılarında göreceksiniz. Şuranızdan damlayacak safir yeleli yakamozlar. Anlayacaksınız ah, aşkın hep büluğ kaldığını.

Adını anımsamaya görün, ürpertisinde titrediğiniz senliğinizin; hep körpe, hep yeni yetme bir bahar dalı olduğunu. Anoftalar kızaracak yarin dudaklarında ah! O incecik dudak çizgilerinden yarin boğulduğunuz sığ ırmaklarca akacaksınız yosun okşanan vadilerin bağışlanmışlığına. Mis kokulu baharların göğüslerinde durula durula, tattığınız doyumsuzluktan gerisin geri çarpılırcasına tutunduğunuz en cılız çırpınışın cürmünden akıp çağlayacaksınız. Gelincik sızısı emdikçe yağmurun ağzıyla, bir daha yarin dudaklarında anoftalara sulanacaksınız. Silkelenerek uslandığınız, her şeyinizi yitirdiğiniz bir heves kalacak geriye, hasret, bucaksız yar, bomboş kollarınıza. Sahi, aşk biraz da her şeyini kaybetmesi değil miydi insanın? Hangi aşk yaşanmış ki anoftalar sulanınca ya değin, bürününce bahar yaprağı gelinciğin dudağını sonsuzluğun gölgesinde! Ah hangi aşk bir tadımlık kalmadı ki! Yaşansaydı eğer sonuna kadar harcansaydı sahi, aşk olur muydu şiirin ömrü böylesi! Etkinin en esnek kıpırtısında yeniden dirilir miydi insan sevmelere? Sever miydi ömür boyu o günlere harelenerek yok olan, insanın canına okuyan filizini hiçliğin?

Sonsuzluk böylesi akar mıydı, süzülerek derinliklerinizden çağlar mıydı, aşkın onsuz zerresini? Ah aşk, aşk; şairlerin canına can koyan yegâne sebep! Derin düşüncelere eğilecek sonra içinizdeki siz; Hoşçakal Kendim'den yeni çıkmış kucağınızdaki siz! Lakin kırlarında, çoktan başkasına verdiğiniz, artık sizin olmayan, bir yalandan size kalan, tek gerçeğiniz siz! İçinizdeki o gurbet bastırır sonra ensesine acıların. Kalbim kalbim diye diye doğrulacaksınız yeniden. Gidenlere yaktığınız ağıtların çaputu üstelik başınızda çırpınırken, karayelin huzurunda... Paramparça dokularınızda en çok acıyan yerinizi ararken her şeyin daha yeniden başladığını ancak anlayacaksınız. Hiç bir şey bitmeyecek o derinlerden haykıran ses; Kirve Selamıdır ey dost, deyip umut vadedecek haykırırcasına yüzünüze Ganita'dan! Ah Ganita'nın şairleri, Ganita kadar tarihiyle meydan okurken Eylül’e! Keserin düğdüsünde dövülen umudun, nasıl kan topladığını, iliklerinize kadar işleyen tarihiyle! Anasız kuzular, kordonundan kesilmiş ceninler; hıçkırık kusarken üzerinize, acıyı maviyle; Karadeniz'in mavisiyle yıkayacaksınız sizde Ganita'nın çalı bacakları üzerine dimdik duran şairiyle Trabzon’dan! Ta Munzur'a kadar umut ekeceksiniz, düş, memeden kesilmiş bebelerin çığlıklarına... Barışı kardeşliği haykırarak Zağnos'tan, Kale Dibine sancıyan dalgalar kadar, Trabzon kadar şanlı tarihiyle Sökük Coğrafya'dan...

Şairlere, en çok kardeşliği, barışı, haykırmak yaraşıyormuş hakikatten! Korkusuzca hesapsız kitapsız öyle ayrılık gayrılık gözetmeksiniz, Sökük Coğrafya kadar... Evet Mehmet hocam severek okudum kitabınızı. Yer yer oturdum, hemhal oldum, dize başlarında ağlayan o üryan çocuğun yüreğiyle. Varlıkta bulduğu yokluğuyla dertleştim. Ağladım, kah o ince tebessümle kalktım, şurada az ileride oturan şairin yarenliğiyle kendi sessizliğime. O anlattı ben dinledim. Demem o ki duydum işittim, hem de şuramda için için kanayan ırmağın gözyaşlarıyla... Dilerim hiç incinmesin yüreğiniz; hep umut eksin, bahar bahçe, şiirin kundaksız çocuklarına... Nicelerine erdemle... 


Kitap Adı                  :Sökük Coğrafya

Şair                            :Mehmet Kuvvet

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu