Kitap Yorum :Filiz Kalkışım Çolak
Yalın anlatımına yüklediği
duygu yoğunluğuyla insanı şiirde ağırlayan bir üslup Sökük Coğrafya. Açık ve
anlaşılır bir dille, şiiri düşüncenin temeline indirirken yüreğinizi acıtan
derinden çağlayan o ırmağın sessizliğini de dinletiyor size fark ettirmeden.
Sessiz bir sızı; bir gelinciğin gülümseyişinde ürperen çığlığı gibi! Kendi çığlığı
insanın. Mehmet Kuvvet'in şiirlerinde, beni çeken belki de buydu o derinlerden
ta uzaklardan duyulan o sızının şimdi uslanmış çığlığıydı. Şiiri hayatta doğru
yere koymaya çalışırken; şiir sizi kendi bireysel dünyanızın içine çekiyor
adeta! Her şiirinde bu böyle! Mutlaka toplumsal bir yaraya sevgi diliyle
dokunuyor! Aşk şiirlerinde bile bu böyle! Lakin nasıl oluyorsa, yorumu hayatta
doğru yere koymaya çalışırken; kendi sessizliğinizin iç sesinde buluyorsunuz
kendinizi. En neşeli şiirinde bile o sızıyı duyuyorsunuz! Her kelimenin, sözcüğün,
konulacağı yer, özenle seçilerek bizlere sadece görsel bir anlatımı sunmuyor. Beş
duyuya da hitap ediyor ve her bölümünde, bizleri sıcaklığıyla kucaklıyor.
Düşünüyorum, o sıcaklığın nedeni; acaba derinden ta uzaklardan duyulan o
çığlığın sessizliği mi diye? Bizi içine alan bizden bir şeyleri fark ettirmeden
bize haykıran o çığlığın sessizliği mi? Hepimizin en ulaşılmazlarımızın bile
içinde bir yerlerde yitirdiği bir kimsesizliği vardır ya! İçli bir yanı, işte
öylesi bir şey! Belki de buydu; dokunuşlarının ürkekçe oluşuydu; tepkiyi
incitmeyişiydi şiirini cazip kılan!
Sonra mı yine şiire düşüyorsunuz sahici bir edayla! Yıldızları seyre
daldığınız kuzey altlarında, yüzünüzü okşayan rüzgârın fısıltılarına uyanmış bulacaksınız
kendinizi. Yosun yüklü dalgaların kokusuyla, Ganita'da sarhoş olurken, üşüyen
yalnızlığınızı; kuzeye doğru dem alan efkârınıza karşı yudumladığınız çayınızın
göğe bulaşan buğusunda dağıldığını hissedeceksiniz. O an; göğe bulaşan yüreğinizin
rengiyle sevişmeye duracaksınız, kanadı menevişlerinize banmış bir kelebeğin
ruhunuzdan süzülen çırpınışlarıyla. En güzel şiir, o ana yazılacak. Köpüklerden sıyrılan
denizin; dalgasız, çırılçıplak sere serpe açlığınıza, teslim olduğu o ana!
Akşamdan sabaha sürüp gidecek senfoni... Yıldız yıldız umuda uyanacaksınız, o
güzel geçerken gözlerinizden ışık ışık... Kollarınızdan masmavi denizler
akacak, siz sevdanın içinizde çırpınan kaynağına dalacaksınız, bir daha bir
daha... Kim bilir belki de kızıl bir düştür o an, Sarı Ormanda vurulan! Büluğ
bir sızı inerken içinizden en derinlerinize; bir zamanların hayaline düşeceksiniz
yeniden. Ahh derin bir nefes derken, gözesine abandığınız maviliklerin,
kollarınızdan akıp şuradan yürüyüşünü seyre dalacaksınız hasretle!
Derinleşecek gölgeler, acıyacak, ağlayacaksınız!
Avuçlarınıza bıraktığınız yansıyışlarınızda, kendinizle yüzleşeceksiniz. Kirpiklerinizden
fışkıran o körpenin; sizde, bucaksız kalışlarına kapılacaksınız yeniden.
Yalnızlığınızda sızlayacak kuzey, ah kuzey buz mavisi bir harın huşusuyla
titreyerek silkelenecek; gün yüzü görmeyen çıplaklığınızın, o saf çiylenişine.
Sevmenin ay şeklini aldığını sessizliğine uyandığınız yüreğinizin
kıpırtılarında göreceksiniz. Şuranızdan damlayacak safir yeleli yakamozlar.
Anlayacaksınız ah, aşkın hep büluğ kaldığını.
Adını anımsamaya görün, ürpertisinde titrediğiniz
senliğinizin; hep körpe, hep yeni yetme bir bahar dalı olduğunu. Anoftalar
kızaracak yarin dudaklarında ah! O incecik dudak çizgilerinden yarin
boğulduğunuz sığ ırmaklarca akacaksınız yosun okşanan vadilerin
bağışlanmışlığına. Mis kokulu baharların göğüslerinde durula durula, tattığınız
doyumsuzluktan gerisin geri çarpılırcasına tutunduğunuz en cılız çırpınışın
cürmünden akıp çağlayacaksınız. Gelincik sızısı emdikçe yağmurun ağzıyla, bir
daha yarin dudaklarında anoftalara sulanacaksınız. Silkelenerek uslandığınız,
her şeyinizi yitirdiğiniz bir heves kalacak geriye, hasret, bucaksız yar,
bomboş kollarınıza. Sahi, aşk biraz da her şeyini kaybetmesi değil miydi
insanın? Hangi aşk yaşanmış ki anoftalar sulanınca ya değin, bürününce bahar
yaprağı gelinciğin dudağını sonsuzluğun gölgesinde! Ah hangi aşk bir tadımlık
kalmadı ki! Yaşansaydı eğer sonuna kadar harcansaydı sahi, aşk olur muydu
şiirin ömrü böylesi! Etkinin en esnek kıpırtısında yeniden dirilir miydi insan sevmelere?
Sever miydi ömür boyu o günlere harelenerek yok olan, insanın canına okuyan
filizini hiçliğin?
Sonsuzluk böylesi akar mıydı, süzülerek
derinliklerinizden çağlar mıydı, aşkın onsuz zerresini? Ah aşk, aşk; şairlerin
canına can koyan yegâne sebep! Derin düşüncelere eğilecek sonra içinizdeki siz;
Hoşçakal Kendim'den yeni çıkmış kucağınızdaki siz! Lakin kırlarında, çoktan
başkasına verdiğiniz, artık sizin olmayan, bir yalandan size kalan, tek
gerçeğiniz siz! İçinizdeki o gurbet bastırır sonra ensesine acıların. Kalbim
kalbim diye diye doğrulacaksınız yeniden. Gidenlere yaktığınız ağıtların çaputu
üstelik başınızda çırpınırken, karayelin huzurunda... Paramparça dokularınızda
en çok acıyan yerinizi ararken her şeyin daha yeniden başladığını ancak
anlayacaksınız. Hiç bir şey bitmeyecek o derinlerden haykıran ses; Kirve
Selamıdır ey dost, deyip umut vadedecek haykırırcasına yüzünüze Ganita'dan! Ah
Ganita'nın şairleri, Ganita kadar tarihiyle meydan okurken Eylül’e! Keserin
düğdüsünde dövülen umudun, nasıl kan topladığını, iliklerinize kadar işleyen
tarihiyle! Anasız kuzular, kordonundan kesilmiş ceninler; hıçkırık kusarken
üzerinize, acıyı maviyle; Karadeniz'in mavisiyle yıkayacaksınız sizde
Ganita'nın çalı bacakları üzerine dimdik duran şairiyle Trabzon’dan! Ta
Munzur'a kadar umut ekeceksiniz, düş, memeden kesilmiş bebelerin çığlıklarına...
Barışı kardeşliği haykırarak Zağnos'tan, Kale Dibine sancıyan dalgalar kadar,
Trabzon kadar şanlı tarihiyle Sökük Coğrafya'dan...
Şairlere, en çok kardeşliği, barışı, haykırmak
yaraşıyormuş hakikatten! Korkusuzca hesapsız kitapsız öyle ayrılık gayrılık
gözetmeksiniz, Sökük Coğrafya kadar... Evet Mehmet hocam severek okudum kitabınızı.
Yer yer oturdum, hemhal oldum, dize başlarında ağlayan o üryan çocuğun
yüreğiyle. Varlıkta bulduğu yokluğuyla dertleştim. Ağladım, kah o ince
tebessümle kalktım, şurada az ileride oturan şairin yarenliğiyle kendi
sessizliğime. O anlattı ben dinledim. Demem o ki duydum işittim, hem de şuramda
için için kanayan ırmağın gözyaşlarıyla... Dilerim hiç incinmesin yüreğiniz;
hep umut eksin, bahar bahçe, şiirin kundaksız çocuklarına... Nicelerine
erdemle...
Kitap Adı :Sökük Coğrafya
Şair :Mehmet Kuvvet
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?