Kitap Yorum :Filiz Kalkışım Çolak
BERGÜZAR KALSIN SUSKULARIM
Duygulu coşkulu bir üslupla bizleri
ağırlayan bir zenginlik "Bergüzar Kalsın Suskularım" nitekim
şairimiz, duygu yoğunluğu oldukça yüksek olan bir değer. Kullandığı sözcüklerin
zenginliği, estetiği ön planda tutuşu, ahenk ve iç sese fazlasıyla verdiği
önemle de şiirde dikkatleri üzerine çekiyor. Şiire yeni bir soluk getirdiğini
düşündüğüm sevgili dost Ergün Hocanın şiirinde diğer dikkatleri çeken husus
şiirinde tekerleme sözcüklerin dizilimi ve ustalığındaki uyum. Evet şiirin
dokusunu bozmayan bu sıralama şiire farklı bir soluk da getirerek şiiri daha da
okunası kılıyor. Sanıyorum estetik kavramıyla güzellik kavramı arasındaki o
ince çizgiyi iyi bilmenin, şiire ressam aydınlığıyla yaklaşmanın da etkisinden
kaynaklanıyor tüm bu dokunuşlar. Evet dokunuşları deli bir ırmağın denize
kavuşma arzusuyla sürüklenişindeki ahengi gibi. Kah soluksuz, kah yorgun,
suskun ve nezih. İnceliğini hemen hemen her şiirinde fark ettiriyor.
Kanatlarıyla severken döven, döverken seven tavrı adeta bir nisan yağmuru gibi
ruhunu kamçılıyor insanın... Tıpkı nazlı, edalı akarken; kol kol, budak budak,
sizden ayrılan Albina'nın giderken sizde bıraktığı etkisi gibi. Kelebeğin
gözyaşlarında yıkanan meyveye durmuş ayva çiçeğinin külleri gibi. Çığlıklarını
ardında bırakarak gelişindeki gibi Albina'nın.
Evet sevgili dostlarım kitabın en nadide eserlerinden
biri Albina'da Kafkasların sesini fazlasıyla duyacaksınız. Sürgün sessizliğini,
Karadeniz’in çığlıklarında yırtılan karayelin üzerinize parça parça sıçrayan
sessizliğini, ve o sessizlikte işittiğiniz, duyduğunuz acıların içinizde
delinen yokluğunu. Kayıplar neden bu denli bizimdir bir kez daha
anlayacaksınız. İçiniz sızlayacak, ağlarken şafağa yakalanacaksınız. İçin için
üzerinize yağacak sızısı şafağın. Siz denizlere, alev alev denizlere
koşturacaksınız. Ve yanıklarınızın cızıltısını dağlandığınız denizlerin her
sizden gidişinde, her sizden gelişinde bulacaksınız. Nazlı kar beyazı bir gelin
edasında süzülürken karşınızda Albina, kan kırmızısı esintilerden dağılan
gelinciklerin ruhunuza saçılırken nasıl için için kanadığını, nasıl tüm nehri
kana buladığını göreceksiniz. Çaresiz kalmak nedir bir kez daha yaşayacaksınız.
Çırılçıplak mayıs türkülerine tutulacak üşüyeceksiniz. Ağlamak mı? Sanırım az
gelecek tüm bunlara sokuldukça Kafkasya'nın kucağına. Kiminiz acıyı
Balkanlar'da duyacak, kiminiz Orta Asya'da, Afrika'da, Orta Doğuda... Dünyanın
her yerinden acının sessizliğiyle bir kez daha sağır olacaksınız ve onun
kafkaslardan esen özgürlük rüzgarıyla evrenselliğini yoğurduğunu göreceksiniz
ve acı bir kez daha yakına düşecek. İnsanın hiç ırağına düşmeyen acı! Ağlarken
yanı başınızda sessizce gelincikler... Bir "Sürmeli Serçe" gelecek,
konacak yüreğinizin ucuna tüm güzelliğiyle. Bembeyaz bir kız! Kuzeyin bembeyaz
kızı! Henüz tomurcuğa durmuş bir şafak ağrısında gülümseyecek size... Hayaller
kuracaksınız, aşık olacaksınız, sevmek isteyeceksiniz, coşacaksınız deli deli..
O şakırken
yüreğinizin ucunda siz alev alev şulesinde yanacaksınız vaktin. Onun ruh
güzelliğini ön plana çıkardığı ve kendi dünyasında kuguladığı güzelleri
tanıyacaksınız... Belki sonra bir ıssızlığa, bir yalnızlığınıza sarılacaksınız
beyaz güvercinler uçuşurken gözlerinizin önünde... En çok özlediğinizin
yokluğuna sarılacaksınız, gülümseyeceksiniz sonra; çünkü hep ışık var hep şafak
dokunuşlarında Ergün Hocanın. İçtenliği, inceliği, insana verdiği değerle...
Karanlığı sevmiyor ve karanlıktan korkuyor; her fırsatta kovmayı da başarıyor,
eşikten içeri girmesine izin vermiyor karanlığın. O fısıldarken, şairimiz
fırçasını daldırıyor maviye dağıtıyor karanlığı, sonra beyaza yazıyor aşkı
sevdayı.
Böyle olmalı sahi şiir, umudu aşılamalı yarınlarına
okuyucunun. Yoksa arabesk tıngırtılar arasında boğulur, ölür seven yürek. Ve
sevda acıtsa da bütün aşkların sonu ayrılık olsa da ardında bıraktıkları nasıl
gülümsetirdi ki bizi onca zaman sonra... Sonra Asya gelecek kuzguni saçlarını
savura savura rüzgara, menevişlerinizde yıkanacak baharlara. Bir kız çıkacak
mayıslara yıkanmış gönlünden sabahın, için için yanacak şafaklara... Yüzünüzden
inecek perilerin ayağı, yıldızlar dökülecek saçlarından ve gözpınarlarında
dudaklarını unutmuş değilerin tozağı...Her şeyi kızıl kısrak bir erimin
oluşunda göreceksiniz. Fuşya ağızlı yağmur tanecikleri emilecek; koynunuza
karışacak kanınıza kar beyazı o güzelin duduları. Ellerinden akacak üzüm
bağları, bir çıvgın yırtılacak göğsünde, yarılacak boylu boyunca bir daha
Albina ah! Kafkaslara Kafkaslara... estirecek Kafkas Dansı, kartallar
çığıracak, kavislerinizden dökülecek perçemleri yavru serçelerin, gün doğacak
kucağınıza, çırılçıplak kaldığınız koynunda Asya'nın öylesi yanacaksınız.
Arılar sağılacak tadınıza, zehri koynunuzda lahzeha sürüleri oynaşacak
köprücüğünüzde lezginkaya açılacak kolları sevdanın, karşınızda o yeşil gözler
süzüleceksiniz en derinliklerine aşkın. Sonsuz rüzgarlar esecek, billur
ırmaklar yeşerecek kuruyan yerlerinizden, çoraklaşmış gönül çağlayacak, için
için gözelerinden içinizin, göğe fışkıracaksınız. Ah garmon acısı vuracak ama
sevinçten bu defa yanlara açılan bir şahinin kollarında minik bir serçeyle göz
göze geldiğiniz o anın coşkusunu duyacaksınız, tam şuranızda ve dinecek Albina,
sürgün susacak.
Kafkaslarda Adige Anadolu'da Hatti Mısırda Memlük,
benim özümde can kardeş Çerkeslerin dinecek sürgünde yırtılan çığlıklarının Karadeniz’e
saçılan acıları, dinecek sürgün, utanacak insan hakları... Umut doğuracak
tomurcuklar, sonsuz özgürlüğünü masmavi kanatların. Ve Karadeniz kucaklayacak
tüm coşkusuyla bağrından koparılan canların türküsünü, kuzeye kuzeye yakacak
esecek öylesi... Ve o serçe bu defa çırpınarak düşecek kucağınıza. Çırpınarak
bir yavru serçe. Yanacak ya can ah, nasıl yanacak. Bir serçe böylesi
çırpınırken can vermenin ne kadar zor olduğunu ve yaşatmak için bir canı ne
kadar çaresiz kaldığını insanın anlayacaksınız, çaresizliği duyacaksınız
şuranızda Seher Serçesi'nin çırpınışlarında, sonra mı yine susacaksınız
uslandıkça huysuzlaşacaksınız. O çırpınarak tutunurken size dinecek
ağrılarınız. Minik serçenin dev ağrısı şafağı doğuracak sancıyla kucağınıza.
Karadeniz dinecek karayel susacak. Haykırmayacak içinizdeki o boşluğa öylesi
acılar, dalgalar kan kusmayacak... Dinecek hepsi geçecek, şafak vakti gelecek,
alacak minik serçeyi karanlığın pençesinden bırakacak huzura huşuyla ve
cıvıldayacak sabah. Sabahlara cıvıltısı yakışırmış çocukların anlayacaksınız ve
susacaksınız koynunuzda sayıklarken yavrunuz savunmasız bir serçenin
çırpınışlarıyla...
Sevgili
Ergün hocanın ruhunun inceliğini hissetmemek mümkün değil inanın. Öfkesi,
kızgınlığı bir söğüt ağacının duru ırmaklara dökülen dalı gibi. Hiç ağırlığı
yok, hiç yormuyor, düşündürüyor evet acıtıyor lakin içten olanda bu, sonra
usulca çekiliyor ırmağın üzerinden, güneşin su içmesine izin veriyor edayla...
Bir serçenin yuvadan bakan meraklı yavrusunu koruması gibi acıtan dokunuşlarıyla.
Sonra ne hikmetse acıya güneşi çağırıyor, masmavi yakamozları, kuzeyin bembeyaz
kızını, yıldız perisini, bir taraftan garmon çığlıkları yükselirken, bir
taraftan acıyı yıkıyor kirpikleriyle gönül çağlayanlarından su taşıyarak
itinayla kor kor yangınlara... Sevgisi, içtenliğiyle şiire saçılıyor dizelerin
arasında çiy taneciklerince, okuyucusuna kurum veriyor... Öfkesi, kızgınlığı
zira değerli şairin sömürüye, kan emicilere, zalimlere... Çocuklara ağlıyor,
insanlara masumlara çığlıklarıyla yoksa kimseyi incittiği yok o güzel dokunuşların...
Evet sevgili
dostlarım elime aldığımda beni çok heyecanlandıran can dostum Ergün hocamın
kitabından sizlere bir kuple sunmanın mutluluğuyla sözlerimi sonlandırıyorum.
Ve sizlerin nezdinde değerli dostum Ergün Bilgi'yi bir kez daha kutluyor
Bergüzar Kalsın Suskularım diyorum... Sevgilerimle değerli dostum...
Kitap Adı :Bergüzar Kalsın Suskularım
Şair :Ergün Bilgi
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?