BATI'NIN BATIŞI- İBRAHİM HAKKI GÜNDOĞDU

 

BATI'NIN BATIŞI

KİTAP YORUM ve TANITIM : FİLİZ KALKIŞIM ÇOLAK


Adam Smith Milletlerin Zenginliği isimli eserinde; ülke zenginleşirken yoksulluğun artması sorununa değinerek, bunu ekonomik sistemin çalışmasında, ilerlemesinde önemli bir kusur olarak görmüş, konunun ayrıntılı analizini yaparak sözde zengin ülkelerin içinde bulundukları çarpıklıkları ele almıştır… Dolayısıyla bu hususlar esere, İngiltere ve Amerika'da serbest ticaret anlayışının yeni yeni başladığı dönemlerde, merkantilizme yani ticaretleştirme(İhracatı en üst düzeye getirirken ithalatı en alt seviyeye indirgemek) karşı klasik bir bildirge önemini kazanmıştır. Bireyseldir sorunları bireysel olarak ele alır halkın zenginliğini devletin zenginliği olarak görür. Bu da İngiltere ve Amerika gibi zengin ülkelerin esas zenginliğine giden yolda sömürü gerçeğini gözler önüne sermektedir. Savaş, iç ayaklanma kargaşa çıkarma gibi olgular bu ülkelerin sömürüye giden yolda en bilindik en güçlü silahı olmuştur. Böylece ülke ekonomisini tehdit eden; terör, kaçakçılık, uyuşturucu madde sevkiyatı, insan ticareti gibi yollarla; mevcut anayasal düzeni tehdit ederek, demokrasi ve araçlarını etkisiz hale getirerek; ülkenin siyasi birliğini, milli birlik ve beraberliğini bozmak, usulsüz ve haksız kazanç sağlayarak ekonomik kriz yaratarak içine girdikleri devleti kendi hegomanyalarına bağımlı hale getirmiştirler. Böylece kendi çıkarlarına giden yolda insanlığı tehdit eden her türlü sistemi el altından yöneterek dünyaya hükmetmiştirler. Nitekim üretimi işgücünü ve sermayeyi elinde bulunduran bu ve benzer ülkelerin zenginliklerinin yok etmekten geçtiği gün gibi ortaya çıkmaktadır. Winston Churchll’in şu sözü bu bağlamda durumu sanırım özetleyecektir. ‘’Kan meşakkat ter ve gözyaşından başka vadedecek bir şeyim yok. ‘’Savaş çıkararak kendi hegomanyalarını elde etmek amacıyla girdikleri bu mücadelede ‘’Ne kadar kan o kadar para!’’ sloganıyla hareket etmiştirler. Dünyada ki mazlum milletleri incelediğimizde sömürünün savaş sebeplerinin esas amacını daha iyi kavrayabilmekteyiz dolayısıyla. Bu düzen böyle kuruldu yüzyıllardır böyle devam ediyor. Nitekim Batının Batışın’da esas mesaj da burada ortaya çıkıyor.

       Katledilen kabilelere ırklara baktığımızda yok etme yoksulluğunun esas sahiplerinin kimler olduğunu daha iyi kavrayabiliyoruz. Çünkü kanla beslenilen bir zenginlik ebedi olamazdı. Bunun gerekçeleri örnekleriyle kitabımızda karşımıza çıkmaktadır. Kendi insanını dahi çıkarları doğrultusunda öldürebilen yok edebilen bir devlet her şeyden önce millet olamazdı. Kaynakların kıt olduğu çağımızda ve artık savaşların eskisi gibi getirileri olmadığını hesaba kattığımızda mesela Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesindeki hakikatleri ele aldığımızda sanırım durumu daha iyi kavrayabiliriz. En başından ekonominin babası dediğimiz Smith’in İskoç Aydınlanmasındaki rolünü ele alırken bireysel bir tutum sergilediğinin de önemine değinerek eğer bir ulusta millet yoksulsa çalışan kesim denen bir kesim çığ gibi büyüyor çalışan yoksulluk disiplini ortaya çıkıyorsa o ulus zengin değil fakir bir ulustur. Bu örneğimiz evet zengin bilinen Avrupa Ülkelerini ve Amerika’yı ‘çalışan yoksul’ örneğinde  kapsamasa da işgününün sömürüldüğü emeğin ve sermayenin devletin elinde bulunduran ülkeleri bir çok ülkeyi kapsadığı  pekala bilinmektedir.Bunun için ekonomisi güçlü halkı fakir olan ülkere bakmak ve akıl yürütmek yeterli.Tek başına yoksulluk bu da değildir. Ahlaki çöküş buna verilebilecek en güzel örnektir. İşte bu örnek çoklarının sömürgeci devletlerin başını yakmaktadır. Günümüzde ortaya çıkarılan hastalıklar, kontrollü nüfus planlamaları, efendim bir çok aydının aylardır insanlığı uyaran açıklamaları artık sömürünün şeklinin değiştiğine ve kendilerini de tehdit ettiği sömürüye ilk önce kendi halkından başladığı gerçeğiyle bizleri karşı karşıya getirmektedir. Bu da gösteriyor ki buradaki en bariz korkulardan biri ise milli birlik ve beraberlik duygularının güçlü olduğu ülkeleri sömürememe endişesidir. Burada ise eğitim devreye girer.Sorgulayan bir halka sahip olunduğundaysa sömürü tamamıyla ortadan kalkar.Haliyle burada yine içteki işbirlikçileri ve kendi çıkarları için ülkeyi satabilecek hainleri satın alıyorlar.Bunların önüne eğitimle geçmek pekale mümkünken milli birlik ve beraberliğine bağlı bir milleti istedikleri gibi sömürmeleri de pek kolay olmamaktadır.Bu detaylar kitapta fazlasıyla bizleri ağırlarken bizlere işin bir de bu yönünden bakmayı öğreterek yeni bakış açıları kazanmamıza yardımcı oluyor. Milletleri millet yapan değerler ve bu değerlere sahip çıkma bu değerlerin bilinciyle yarınlara yürüme çalışma gayret göstermenin esas zenginlik olduğuna vurgu yapıyor kitabımız.Çünkü kaynaklar tükendiğinde insanları bir arada tutan değerlere ihtiyaç duyulacaktır. İç kargaşaları önleyecek yağmaları vurgunları soygunları önleyecek değerler işte bu değerlerdir. Ahlaki değerlerin hakikatteki önemi…

        Nitekim Amerika’dan İngiltere’ye Fransa’dan Rusya’ya İsrail’e bugün gücü elinde bulunduranların son kozlarına vurgu yapılıyor kitapta.Ve Batının Batışı analiz ve çözümlemeleriyle bizlere sunuluyor.Olay burada da bitmiyor tarihi veriler var elbette elimizde tarih buna çok yönüyle ışık tutuyor.Ve çağdaş medeniyetler seviyesi denilen hakikat bizlere bir kez daha anlatılırken işte o medeniyetin sahiplerinin kim olduğu vurgusu yapılarak bizleri bekleyen tehlikeleri bizlere sunarak kim olduğumuzu silkelenmemiz ve kendimize gelmemizin zamanının çok tan da geldiği bizlere anlatılıyor.Zira bu ahlaki değerleri milli değerleri güçlü olan milli birlik ve beraberlik içerisinde olan bir milletle ancak ve ancak mümkün olabilmektedir. Bunun için akılcı düşünebilen üretebilen analiz gücü yüksek genç nesillere ihtiyaç vardır. Bu nesiller ise ancak ve ancak işinde uzman kişilerin önerileriyle yeniden düzenlenecek köklü bir eğitim reformunun hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır. İşte burada eğitime de vurgu yapılan eserimizde yoksulluğun en önemli sebebine de dikkat çekilmektedir. Halkı mutlu devletin güçlü milletin refahının sağlandığı ülkelerin zenginlikleri zira bu temel üzerine kuruludur. Dolayısıyla ülkemizin içinde bulunduğu kaosların en başını eğitim sisteminde ki çarpıklıklar çekmektedir. Ve ülkemiz bu durumda sınıfta kalırken Çin, Hong Kong,  Finlandiya, Singapur  gibi ülkeler eğitimde en başı çekmektedir. Evet Çin’de Uygur Türklerine yapılan soykırıma bakacak olursak Çin’in bu bağlamdaki yoksulluğunu ele alabiliriz lakin ekonomiye katkısına baktığımızda ise zenginliğinden yine söz edebiliriz. Bura da yine önermeyi doğru kuracak olursak sömürü yozlaştıran zenginlik getirir o halde sömürü yoksulluktur. Çünkü kuram detaylarıyla ele alındığında sömürünün devlet eliyle bir şekilde kendi milletine döndüğünü görebilmekteyiz. Kadın ticaretinin, organ mafyasının en yoğun ülkeleri ele aldığımızda uzak doğu ülkelerinin en başı çektiğini görmekteyiz. Yine Amerika’da  işlenilen suç çeşitlilik oranına bakıldığımızda bunun zenginlik değil yoksulluk olduğunu görmekteyiz.Yoksulluktan hareketle halkı ahlaki çöküşe sürükleyen her şeyin yıkım getireceğini refah getirmeyeceğini ve ülkenin zamanla gücünü yitireceğinden hareketle ekonomik anlamda da yoksulluk getireceği anlatılmaya çalışılmaktadır. Nitelikli eğitim şart nitekim nitelik öncesinde yönetim anlayışını değiştirecektir. Demokrasiyi refahı getirecektir insanlara.Ve ülkede yasa dışı işler azalırken suç oranları düşecek suç çeşitliliği denen şey zamanla ortadan kalkacak ülke öncesinde milletçe güçlenecek zengin bir ülke konumuna gelecektir.Evet yine eğitim demişken Finlandiya’nın  600 yıl İsveç Krallığının ,100 yıl Rusya’nın esareti altında yaşadığını ele alırsak ve oldukça fakir olan bu ülkenin bugün geldiği seviyeye eğitim reformlarıyla geldiğini düşünürsek evet bu yoksulluğu olmayan harikulade bir zenginliktir.Çünkü Fillandiya’da herkese eşit eğitim fırsatı verildi.Çocuklardan eğitim ücreti alınmadı ve çocuklara okulda bedava yemek verildi.  Kaliteli kamu eğitimi, sadece eğitim politikalarının değil aynı zamanda sosyal politikaların bir sonucuydu.

1990'lu yıllarda 'Finlandiya Dersleri" kitabında bu reformların yaratıcılarından eğitimci Pasi Sahlberg, şu ifadesi dikkat çekmektedir.

"Yüksek sosyal refah düzeyi, çocuklar için eşit fırsatlar, aynı zamanda bedava ve kaliteli öğrenmeyi garantilemekte kritik bir rol oynuyor."İşçilerin çocuklarıyla iş adamlarının çocukları aynı şartlarda yan yana eğitim almaktadırlar.Bu da 30 yıl gibi bir süre içinde Finlandiya ekonomisinin güçlenmesine halkın kalkınmasına sanayinin inanılmaz derecede ilerlemesine yol açarak ülkeyi bahsedilen medeniyetlere seviyesine getirmiştir. Eşitlik ve sosyal devlet olmanın öngörüleri eğitimle varılan bugün ki seviye!

     Evet tartışılacak çok şey sebepleri ve sonuçlarıyla bizi kitapta fazlasıyla ağırlarken bizlere yeni bakış açıları da kazandırıyor. Bu bağlamada üslubuna donanımına yaraşır bir eserdi. Severek okuyacağınızı düşünüyorum sevgili dostlarım. Sizlerin nezdinde değerli tarihçi hocamızı canı gönülden kutluyorum…


YAZAR : İBRAHİM HAKKI GÜNDOĞDU

ESER    : BATI'NIN BATIŞI


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu