Türküler Türklerin en eski
çağlardan beri gelen ezgileridir. Altay dağlarından Baykallara, oradan
Başkurtistan’a ve nihayet Anadolu’ya kadar geniş bir coğrafyanın nameleridir.
Milyonlarca insan türkülerle neşelenmiş, üzülmüş, acılarını ağıtlarını dile
getirmiştir.
Sene 1998…Günlerden çarşamba
aylardan Ağustos. Önümüzdeki yıl seçim olacak ve ben ilk defa oy kullanacağım.
Kendi özgür irademle o dönem seçtiğim bir partiye oy verme hayali kurduğum
yaşlardayım. Reşitliğin verdiği saçma! özgüvenle siyasi meseleleri konuşuyorum.
Sanırsınız ki yıllarca siyaset yaptım… Ne boşa geçen bir zaman! İşte o dönem bir
vesile ile Vural abinin tırıyla Ankara’ya gitme fırsatı buldum. Daha önce de kısa
mesafeli yolculuklarımız olmuştu ama bu kez ilk defa uzun yola çıkıyordum. Turuncu
renkli kocaman bir tırdı bu. Dışarıdan heybetli duruşu ve ön tarafının sağında
yazan büyük harflerle DAF hep ilgimi çekmişti. Farklı marka ve modeller olsa da
Daf’ta yolculuk bir başka güzeldi. Nihayet yola düştük. Tır bu, ağır ve yavaş
yol alıyor, yollar ağır ve dar uzayıp gidiyor. Zaman zaman şose yolların
çakırdayan çakıllıkları eşliğinde yol alıyoruz. Radyoda kulak vermediğim
türküler çalıyor. Muhabbetimiz öyle derin ki radyoyu dinleyen kim? Vural abi
bana siyasetin değil siyasetçinin nasıl olduğunu uzun uzun anlatıyor.
Gün akşama dönmüş, akşam
saati batıdan üstümüze doğru uzamaya başlamıştı. Sanki sözler bitmiş, yollar
bitmeyecekmiş gibi bir ağırlık çöktü üzerimize. Sustuk. Radyo açık “Sıradaki türkümüz
uzun yol yolcularına gelsin” Vural abiye “Abi gelsin mi?” dedim. Bana
gülümseyerek bakıp “Gelsin aslanım, türkü biter mola veririz” dedi. Türkünün
ardından mola veririz demesi yüzümde sevinç uyandırdı. Nasıl olsa türkü sonrası
bir lokantada duracak, yol üstü yemek yiyecektik. İyi de türkü bitmiyor ki…
BİN DERDİM VAR İDİ BİN DAHA
OLDU
DERDİMİN DERMANI AMMAN HA AMMAN
GÜLİSTAN BEZMİNİN GÜLLLERİ SOLDU
GONCA- İ HANDANIM AMMAN HA AMMAN
HALİMDE GALMADİ ARAM-U GARAR
GÜNBE GÜN ERİŞİR ÖMRÜME ZARAR
MEDET EY EFENDİM SEN VERME MELAL
GÖNLÜMÜN DERMANI AMMAN HA AMMAN
YAKTI DERİNUMU BİR PER-İ PEYKER
NAR-I HASRET OD'U BU CANA ESER
DERD-İ HASRETİNLE ÖLÜRSEM EĞER
CANIMIN CANANI AMMAN HA AMMAN
BANA CEVREDERSİN EY KAŞI KARE
YÜREĞİM DE AÇTIM SAĞOLMAZ YARE
YÜZBİN TABİB OLSA BULUNMAZ ÇARE
YARAMIN LOKMANI AMMAN HA AMMAN
GAMZE-İ ZÜLÜFÜN ÇEŞMİM YAŞ EYLER
CİSMİN BİR İŞARET EYLER KAŞ EYLER
CAHİL SIR SAKLAMAZ SENİ FAŞ EYLER
KAŞLARI KEMANIM AMMAN HA AMMAN
FEYZİ ÇEŞMİM PAYİ DUR ETTİ YETİŞ
GANLIYIM FELEKTEN YEDİM HAZAR MUŞT
BİR DAHA GÖREYDİM DURMA GEL YETİŞ
ÇIKMADA BU CANIM AMMAN HA AMMAN
Nihayet türkü bitince ne müthiş bir türkü
dinlediğimi fark ettim. Biraz da cahilliğimden olsa gerek ki Vural abiye “Abi
türkü Atatürk’ten kalma sanki” dedim. Vural abi başka kamyoncular, tırcılar
gibi değildi. Onun turuncu renkli Daf’ının içi bir ev sıcaklığında ve ev
düzenindeydi. Arada tek fark, bir evin duvarlarında tablo olur ya, bizim Daf’ta
resimler vardı. Ama öyle çapkın tırcılar gibi değil, bir yanda Mustafa Kemal’in
askerlik resmi, bir yanda cephedeki resmi vardı. Sağ kapının hemen üstünde Meclis
açılışındaki resmini yapıştırmıştı. Ama en güzeli en dikkat çekeni yatak
kısmının üstündeki renklendirilmiş Türk Bayrağı üzerindeki Atatürk resmiydi.
Elbette ulu önderimizi seven, ilke ve inkılaplarına bağlı bir Türk olarak ben
de seviyorum ama bu denli her yere resmini yapıştırma gereksinimi de
görmüyordum. Vural abi ise Daf’ın her yanını Mustafa Kemal resimleri ile
doldurmuştu. İşte böyle bir aşktı. Ben de ona istinaden “Atatürk’ten kalma”
ifadesi kullanmıştım. Bana döndü ve dedi ki “Veysel’im, biz kişileri
kutsiyetleştirmiyoruz. Ama bir ülkenin kurucusu, mücadelecisi, bu uğurda
savaşmış ve devrimler yapmış kişisini de sevmemek nankörlüktür” demişti. Kesinlikle
hemfikirdim.
Lokanta
sonrası tekrar yola düşmek üzere Daf’ımıza bindik. “Bismillah” diyerek kontağı
çevirdi ve yola düştük. Vural abi bana bakıp “Bak, sana bir sürprizim var”
diyerek torpidodan bir kaset çıkardı. Teybe taktı ve “kaset bitene kadar dinle.
Bu türküler Mustafa Kemal’in en sevdiği türküler listesi” dedi. Mustafa
Kemal’in sanata ne kadar değer verdiğini biliyordum ama türkü sevdiğini
bilmiyordum. Hele ki sevdiği türküleri hiç bilmiyordum. Vural abi bu türküleri
90’lık bir kasete özel doldurtmuştu. Kaset bitene kadar Vural abi sadece geçiş
aralarında sıradaki türkünün adını söylüyor yine büyük bir huzur içinde
dinlemeye devam ediyorduk. Türküler bittiğinde bir rampaya denk gelmiştik.
Hızımız olabildiğince azalmıştı. Bana hayatım boyunca unutamayacağım şu sözü
söyledi “Türkün kanında türkü vardır. Türkü dinlemeyen, sevmeyen hatta
söylemeyen birine oy bile verme”
O
gün anladım ki türküler sadece “tını” değil Türk’ün tuva’sıdır!
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?