Edebikitap.com olarak
yeni bir söyleşi ile çok sevilen ve şiirleriyle baş döndüren değerli şair Filiz
Kalkışım Çolak ile beraberiz. Söyleşi için bizleri kırmayıp kabul eden Filiz
Hanım’a öncelikle teşekkür ediyoruz. Edebikitap.com olarak şairleri, yazarları
ve sanat camiasının isimlerini okurlarıyla buluşturmak bize mutluluk veriyor.
Gerek okuyucuların gerekse bizlerin sorularından oluşan söyleşimize sözü
uzatmadan başlayalım.
Filiz kalkışım Çolak
ismini biliyor ve tanıyor olsak da kendisinden tanımak daha iyi olacaktır.
E.K:
Filiz Hanım sizin için harika sorularımız var. Bu sorulara geçmeden önce sizi sizden
tanımak istiyoruz.
F.K.Ç:
1979
Trabzon doğumluyum. İlk orta lise öğrenimimi Trabzon’da tamamladıktan sonra
yine KTÜ İ.İ.B.F İşletme bölümünden mezun oldum. Daha sonra AÜ: Sosyoloji Bölümünden
Sosyolog unvanıyla mezun oldum. KTÜ: Fatih Eğitim Fakültesi Felsefe Bölümü
Öğretmenliği/ Pedagojik Formasyon Eğitimini tamamladım. Sosyolog Sosyal Hizmet
Uzmanı Felsefe Bölümü Öğretmenliği uzmanlık alanlarım olup yoluma öğretmenlik
mesleğimle devam ediyorum. 2021 /2022 Ekin Sanat Mehmet Aydın şiir ödülünde
Sensizliğimin Çocuğu isimli şiir dosyamla mansiyon ödülüne layık görüldüm.
E.K:
Çok yönlü bir eğitim alanınızın olması okumaya ve eğitime gösterdiğiniz önemi
de göstermektedir. Ülkemizde bilindiği
üzere güzel sanat okulları olsa da bir şair bir yazar yâda bir okur olunması
için bir eğitim bölümü bulunmamaktadır. Yani şair veya yazar olmak için eğitim
şart mıdır yoksa ruhun bir kaynağı mı olmalıdır?
F.K.Ç
:
Eğitim şüphesiz insana değer katar. Bu bağlamda eğitim şart olmakla birlikte
eğitimden kastımız edebiyat fakülteleri ya da benzeri eğitim veren disiplinler
değildir. Eğer öyle olsaydı edebiyat fakültesi mezunlarının eserleri fark
yaratırdı. Sanatsal yeti kişiye Allah’ın verdiği bir zenginliktir. Ancak eğitim
kişinin yeteneğini geliştirmesi yönünde çok etkindir. Okumadan araştırmadan bir
disiplinde pişmeden kişi kendini geliştiremez.
E.K:
Bilindiği üzere ilk poetika sanat üzerine görüşlerini ve kuramlarını içeren Aristoteles
tarafından yazılmıştır. Aristoteles Poetika’sında şiirde estetik ve kurallar
olarak detaylı incelemeleri bulunan bir eserdir. Sizce poetik bir şiir nasıl
olmalıdır?
F.K.Ç
:
Poetik şiir imgesel zenginliği olan şiirdir. Ele alınan sözcüğün imgeleşerek
çok başka soyut çağrımları kazanması gerekir. Böylece şiirde aranılan estetiğe
de ulaşıla bilineceğini düşünüyorum. İmge zenginliği söylemini açacak olursak
şöyle ki şiirin baştan sona imgelere büründürülmüş olmasından söz etmiyoruz. Şiire
sözcüğün bilinen anlamı dışında düşsel soyut bir anlam kazandırılarak dilin
aynı zamanda zenginleştirilmesinden bahsediyoruz. Örneğin deniz sözcüğüne
bilinen deniz anlamının dışında başka bir anlam kazandırılarak hem dile hem
şiire katılan zenginlikten bakış açısından söz ediyoruz.
E.K:
Günümüzde birçok şiir yazan! Kişiler görüyoruz. Sırf kafiye uyumunu tamamlamak
için öyle komik bir durum sergiliyorlar ki anlamak mümkün değil. İyi bir şair olmak için poetika okumak önemli
midir? Evet yukarıda şairlik okulunun
olmadığını söyledik fakat Aristoteles’in poetikasını okumamış veya hayatında
duymamış biri sizce şair olabilir mi?
F.K.Ç
:
Şairlik çok farklı bir makam. Hiçlikle bağdaşan bir anlayış. Şairin bakışı
hayata dair düşüncesi çok yönlü olmakla birlikte nettir. Çıkış noktasından yani
düşüncenin ana fikrinden kopmaz. Ve şiirinde haykırmak istediği düşünceye
değişik boyutlar kazandırırken ana fikirden çıkış amacından uzaklaşmaz. Barışı
mı haykırıyor bunu birçok şekliyle ele alır. Sevgilisine onu çok sevdiğini
söylerken sevgisini vatanına ülkesine olan bağlılığıyla ele alır örneğin. Burada
aşkın çok çeşitliliğine dikkatleri çekerken ana fikirde sevgiliye olan aşkını
haykırır. Böylece insanlara sevginin aşkın sadece karşı cinsten olan birine
duyulan duyusal bağlılıktan ibaret olmadığını da anlatır.
E.K:
Sizin için basit ama okuyucular için merak konusu olan bir soru ile devam etmek
istiyorum; İMGE nedir? İmge kaynağınızın doğa tasvirli olmasının sebebi nedir?
F.K.Ç
: İnsan
doğanın bir parçasıdır. Ve en önemli parçası. Düşünen…Doğaya aşık olmayan insan
şiir yazamaz. Ya da yazdığını sanır. Yazdığı evrensel boyut kazanmaz gelip
geçici söylemlerden ibarettir. Eğer şiir yazabiliyorsam ben bir çınar ağacıyım!
Dağ başında hiç el değmemiş bir kar suyu buzulların ardından süzülen ve güneşi
görmek için orada aşka sızlayan. Ben bir orman kuytusuyum; kucağımda nice
yavruların baharına ev sahipliği yapan. Anayım anasız kalmış canlara kucak.
Uçsuz bucaksız ummanım umutsuz kıyılara bucak bucak. Umut, ışık taşıyan kızgın
kumsalları yüreğiyle sulayan. Yağmurum kimsesiz gönüllere yağan bir damla suya
hasret tohumlara sağanak sağanak aş taşıyan. …Irmağım susuz kalmış topraklara
can suyu taşıyan. Ateşler içerisinde kalmış ağaçların köküyüm yüreğinden nem veren…Ben insanım duyan bilen hisseden ve
ruhunun her zerresinde insanın yaptıklarından acı duyan doğanın en vazgeçilmez
parçasıyım…
F.K.Ç
:Sanatın
ve tekniğin bir araya getirildiği harika eserlerden biri Cyrano. Resimli oluşu
esere fiziki özelliğin dışında psikolojik boyut kazandırırken sosyolojik boyutu
açısından da dikkatleri üzerine çekiyor. Perdeye yansıtılması sinemaya
uyarlanması bakımından ele aldığımızda eserin illüstratöre ne kadar iyi örnek
olduğunu görüyoruz. Elbette eserin somutlaştırılmasında eserin resimli oluşu
çok önem taşıyor. Cyrano yine okuyucunun hayal gücünü geliştiren olaylara çok
yönlü bakmasını sağlayan eserlerden biri. Yine dünya edebiyatına baktığımızda
okuyucunun ufkunu açacak özellikle edebiyatla uğraşan aynı zamanda okuyucunun
okuması gerekli eserleri çoğaltabiliriz. Örneğin Shakespare’nin erkek
güzelliğini ele alması ve cinsel tercihinin sorgulanması bakımından bilinen tabuları
yıkmakla birlikte ele aldığı eserlerde yeri geldi yalın bir dil kullandı yeri
geldi şiiri şifreleyerek yeni bilinenin dışında bir akım haline de getirdi.
Böylece yaşadığı dönemin sosyolojik psikolojik boyutlarını da bir arkeolog gibi
gün yüzüne çıkarttı. Evet bu bir cesaretti aynı zamanda ve sanat eserinde
özgünlüğü özgürlüğü hesapsız kitapsız ayrılıksız gayrılıksız yazabilmenin belki
de önünü Shakespare açtı. Çünkü sanatçılar fikir ve düşünceleriyle haksızlığa
sömürüye karşı savaş veren kahramanlardı. Bu tercihini ele aldığımızda evet
Shakspare eleştirilerin de hedefi oldu. Lakin kabul etmeliyiz ki bu şair
cesaretiydi. Bunu haykıran insan neyi haykırmaktan korkabilirdi ki! Ayrıca
siyahi bir kadınının güzelliğini ele aldığı başka bir eseriyle siyahilere bakış
açısını değiştirip onlara yapılan haksızlıklara karşı gelmiyor muydu? Tiyatroya
sinemaya uyarlanarak günümüze değin ulaşan eserleri arasında Hamlet, Romeo ve
Julyet, Othello okunması gerekli en bariz eseri arasındadır.
Bir diğer yazarımız
Dante’nin İlahi Komedya’sı bir ahlak felsefecisi siyasi düşünür edebiyat
kuramcısı olması bakımından okunması gereken okuyucuya oldukça geniş bir bakış
açısı kazandıracağına inandığım eserlerdendir.
Goethe’nin Fırtına ve
Coşku isimli eseri otobiyografik sanat, estetik ve edebiyat teorisi üzerine
eserler vermiş bir yazar olması açısından oldukça önemli ve okuyucuya yine
farklı bir perspektif getirecek eserlerden birisidir. Yine Dostoyevski’nin
bütün eserleri çok önemli olmakla birlikte İnsancıklar isimli eserinin özellikle
okunması gerektiğini düşünüyorum… Yine saymakla bitmeyecek dünya edebiyatından
birçok isimin önemine dikkat çekerken Victor Hugo’yu anmadan geçemeyeceğim. Türk
edebiyatında yine çok önemli isimlerden Ahmet Haşim’in empresyonizm akımının
öncülerinden olması bakımından okunması gereken en önemli isimlerden birisi
olduğunu düşünüyorum. Yine Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları,
Sesini Kaybeden Şehir, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Portreler, Yaşamak Güzel
Şey Be Kardeşim ve bir çok eserinin okunması gerektiği kanısındayım. Yine
Hasretinden Prangalar Eskittim isimli o muhteşem eseriyle Ahmet Arif’in çok çok
önemli bir isim olduğu kanısındayım. Yaşar Kemal’in İnce Memed’i keza çok ama
çok çok önemli eserden birisidir ve okunması gerekli eserlerin en başını
çektiği kanısındayım. Öykü yazmadan önce Cevat Şakir’in Deniz Gurbetçileri
nasıl güzel eserdir. Deniz sonsuz mavi okuyucuyu nasıl mest etmiş
eserlerdendir. Fakir Baykurt’u okumadan keza olmaz. Yılanların Öcü efsane
romanlarımızdan biridir. Ve nesilden nesile kalacak Türk Edebiyatının en seçkin
eserlerinden birisidir. Aziz Nesin şiirleri yine şiire gönül veren dostlara
seçkin önerilerimdendir. Ve Türk şiirinin olmazsa olmazları arasında evet
arabesk evet acı ama nasıl insanın iliklerine kadar işleyen acı ancak insanı
arabesk yanı olmasına rağmen boğmayan efsane şiirlerin şairi Ümit Yaşar
Oğuzcan’ın Şiir Denizi 1 ve 2 isimli eserleridir. Efendim, Hasan Hüseyin
Korkmazgil’in insanı bilmediği yerlerde özgür tayların yemyeşil yelelerine bırakan
kah açık denizlerin kucağına ta Kızılırmak’a kadar çığlık çığlığa sürükleyen
şiirleri okunmalı mı ille de okunmalı diyorum üstadım. Bu serüven biter mi
bitmez elbet şiirinin çok farklı olduğu kanısında olduğunu düşündüğüm sarsılmaz
o aristokrat yerin tek müdavimi Yahya Kemal Beyatlı mutlak suretle okunmalı. Ve
burada ismini sayamayacağım niceleri eserleriyle evrenselleşerek yüzyılları
dolaşan ölümsüz yürekler…
E.K: İyi bir yazar veya
şair olmak için okunması gerekilen harika eserler listesini verdiniz. Peki, sanatçı
ve toplum arasında kurulan bir bağ vardır. Bu bağın ortak noktası eserlerdir.
Bu bağlamda geçmişten günümüze sorulan o kalıp soruyu biz de sormak istiyoruz
sizce sanat sanat için midir yoksa halk için midir?
F.K.Ç
: Sanat
sanat içindir .
E.K : Harika bir söyleşi
ve sanat dolu bir sohbetimiz oldu. Son olarak özel bir soru geliyor; en çok
hangi rengi seversiniz?
F.K.Ç
: Mavi
benim için özgürlüğü haykırdığım tek ve sarsılmaz renk olsa da en sevdiğim renk
fuşyadır. Şafak mavisinde aşkı sızlayan onu aşkı orada hep sahici sıcacık tutan
etkinin insan içine işleyen tek gerçeğidir …
E.K : Renklerin de dili
ve ruhu vardır…Muhteşem. Edebi Kitap olarak bu güzel söyleşi için çok teşekkür
ediyoruz. Son olarak okuyucularınıza söylemek istediğiniz sözleri ekleyerek bir
de buradan duyurmak üzere vereceğiniz bir müjde vardı onu da sizden okuyarak
söyleşimizi tamamlamış olalım.
F.K.Ç
: Ben
teşekkür ediyorum. Şiirle ilgilenen gençlere arkadaşlara şunları söylemek
istiyorum naçizane. Şiirde düzeltme diye bir işlem olmaz. Şiirde eğer düzeltme
yapılacaksa bunu ancak belli olgunluğa geldikten sonra yine şairin kendisi
yapabilir. Bu sebeple şiirlere müdahale edilmesini doğru görmüyorum. Ancak
eleştiriyi onaylıyorum. Eleştiri kişiyi geliştirir. Ancak eleştiriyi yapan
kişinin şiirden gerçek anlamda anlaması şart. Yani hece şiirini de bilmeli
serbest şiiri de vs. Belli bir teknik üzerinden şiir eleştirilemez. Bunu yapan
çok kişi var. Bu da iyi eser verecek şiir ışığı yüksek olan gençleri
körüklüyor. Üzülmesinler çünkü çoğu kişi kendi tarzı dışında şiir yazan şair
adaylarının şiirini anlamıyor. Oysa şiir kendini hep yenileyen kalıpları aşan
bir sanattır. Tekdüzelik şiirle bağdaşmaz. Bunun yanı sıra kalıbın şiire olması
çok önemli. Bir metin cümlesi gibi yan yana yazılan şiir adındaki çok şeyin
şiir olmadığını da düşünüyorum. Tekniği zarif olmakla birlikte bir mücevher
gibi iyi işlenmeli şiir. Hangi sözcüğün nereye konacağı hangisinin konmayacağı
çok önemli. İmgesiz şiir zaten olmaz. O düz yazıdır hoş sözdür. Öncesinde
şiirin ne olduğunu iyi idrak etmek ve yola kendini aşarak yürümek gerekli. Son
olarak şiirin estetiğinin bozulmaması gerektiğini düşünüyorum. İnce şeydir şiir;
ılık bir yaz akşamı gibi süzülerek finale inmeli, bir bahar esintisi gibi
okuyucunun yüreğine konmalı, serin köpüklü dalgalar bırakarak gitmeli
okuyucudan. Bu sebeple kaba saba küfürlü sözcüklerin imgelerin şiire yakışmadığını
düşünüyorum. Yine çok sözcükle yazacağım budalalığına girip de şiiri inşaat
alanına çevirmemek gerekli. Son olarak şiiri yaşamadan yazmanın yavan olacağına
dikkatleri çekerken yazmak için yazılmayacak tek şeyin şiir olduğunun altını
çiziyorum.
Yakın zamanda
yıllarca yüreğimde biriken şiirlerimi bir araya getirdiğim şiir kitabı
çalışmamla da okuyucularımla buluşacağımın müjdesini de vermek istiyorum.
Şiirle sevgiyle nice
aydınlık yarınlara sevgili dostlarım…
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?