BU YAYIN FATMA ALİYE'NİN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE ANMAK AMAÇLI HAZIRLANMIŞTIR. VEFATI: 13.07.1936
Fatma Aliye (Topuz) Hanım, Ahmet
Midhat Efendi'nin " Fazıl ve feylosof kızım" dediği Türk edebiyatının
ilk kadın yazarıdır. Küçük yaşlardan itibaren okumaya olan merakıyla yazmaya da
yönelmiş bu yönde birçok eserler vermiştir. Dönemin "yazı makinesi"
Ahmet Midhat Efendi'nin de dikkatini çeken Fatma Aliye Ahmmet Midhat Efendi ile
sürekli mektuplaşarak ondan mektup üzerinden eğitimler almıştır.
Fatma Aliye sadece
edebiyatımızda değil birçok konuda ilklerin kadınıdır. Osmanlı da baskın olan
erkil toplum yapısına karşı kadınların gücünü yansıtmaya çalışmış ve kadınların
da toplum içerisinde hareket etmesine büyük katkılar sunmuştur.
Şimdiki adı Kızılay olan
Hilal-i Ahmer’in ilk kadın üyeliğini yaparak cephe arkasında hizmetler yaparak
büyük kahramanlıklara da imza atmıştır.
Fatma Aliye hakkında aslında
konuşulacak birçok meseleler olsa da bunların en önemlilerini ele almaya
çalışıyorum. Bunlardan biri de Fatma Aliye’nin Osmanlı’da kadın ve ailenin
Avrupa’ya tanıtılması yönünde eserler yazmasıdır. Aslında Ahmet Midhat Efendi
ile tam zıt yönde olduğu da aşikârdır. Zira Ahmet Midhat Osmanlı halkına
Avrupa’yı tanıtmıştır. Eserlerinin birçoğu Avrupa ve çeşitli ülkelerdeki
konulardan seçmedir. “Paris’te Bir Türk, Amerika Doktorları, Ahmet Metin ve
Şirzat, Altın Âşıkları” hep Osmanlı halkına başka ülke ve halklarını tanıtmak
amaçlı kaleme alınmıştır. Fatma Aliye ise Osmanlının geleneksel ve İslami
yönlerine önem vermiştir. Aslında İslami konular derken belki de burada
hususiyet gerektiren bir durumu da Kızı İsmet hanımın başkalarının tesiri ile
evden kaçıp Rahibe olmasına istinaden de olabilir. Bu olay Fatma Aliye’nin
hayatını alt üst eden ve hayatının sonuna kadar kızını aramakla geçirdiği bir
dönem olmuştur.
Diğer bir konu da 1936
yılında vefat etmesine rağmen Mustafa Kemal Atatürk hakkında pek de aralarının
iyi olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir konudur. Zira az önce de yazdığım üzere
gelenekçi bir yapısı olan Fatma Aliye sanırım yenilikçi ve inkılapçı bir yapıya
ters düştüğü için olsa gerek.
Aslında ne gariptir ki; Sen
tut Osmanlı’da kadın haklarının savunucusu ol, onların da vatan ve toplum için
faydalı olduklarını anlatmakla yaşa ama kadına en büyük özgürlüğü veren
Cumhuriyete karşı destek olma… İlginç değil mi? Acaba Cumhuriyet dönemini görse
idi Ahmet Midhat nasıl bir düşünceye sahip olurdu? Bence desteklerdi; yazı
inkılabını Ahmet Midhat Efendi de istiyordu. Bence desteklerdi; o da yenilikçi
ve (her ne kadar biz biliyor olsak da padişahlık konusunda açık ve net reddi
yoksa da tam anlamı ile savunduğu da söylenemez- sürgün dönemine istinaden-)
Cumhuriyeti savunurdu.
Bu arada birçok yerde Fatma Aliye’nin Atatürk düşmanı olduğu iddia edilmektedir. Bu iddiaya şiddetle! Karşı çıkıyorum; Fatma Aliye gelenekçi olması yenilikçi olmaması adına inkılap destekçisi olmadığını tamam biliyoruz. Fakat az önceki mesele üzerinden tekrar yazayım ki o hayatının son 10 yılını kızını (Zübeyde İsmet (Resim üzerinden detaylı bilgiye ulaşmak için tıklayınız) yani evladını aramakla geçirmiş, bütün servetini bu uğurda harcamış acılı ve çaresiz bir anneydi. Kendi derdine düşmüş ve evladı ile imtihan olmuş birisini Atatürk düşmanı diye vurgulamak haksızlık olacaktır.
Konu uzayıp gitsin ve
tartışma ortamı doğsun istemiyorum. O yüzden Kadın Milli Kahramanlarımızdan
saydığımız Fatma Aliye’nin hayatına kısa bir bakışla değinip ardından
Muhaderat’ı değerlendireceğiz.
FATMA ALİYE*
İstanbul’da doğdu. Son devir Osmanlı devlet
adamlarından hukukçu ve tarihçi Ahmed Cevdet Paşa ile Adviye Râbia Hanım’ın
kızıdır. Çağdaşlarından farklı olarak birçok özel hocadan ders aldı, Fransızca
öğrendi ve iyi bir eğitim gördü. Babasının resmî görevleri dolayısıyla Halep,
Yanya, Şam ve Beyrut vilâyetlerinde bulundu. 1878’de II. Abdülhamid’in
yâverlerinden Kolağası Fâik Bey’le evlendi.
Fatma Aliye bir taraftan çocuklarını yetiştirirken
diğer taraftan yazı hayatına girdi. İlk olarak “Bir Kadın” takma adıyla George
Ohnet’in Volonté romanını Merâm adıyla
Fransızca’dan Türkçe’ye çevirdi. Servet’te (31 Kânunusâni 1305 / 12
Şubat 1890) ve Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde (5 Receb 1307 /
25 Şubat 1890) bu tercüme hakkında bazı yazıların çıkması sebebiyle edebî muhitler
yanında kısa sürede geniş kitlelerin de ilgisini çekti. Tercümeyi yapanın bir
kadın olması dolayısıyla Merâm kısa zamanda meşhur oldu; Fatma
Aliye Hanım da Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde aynı takma adla
kadınlarla ilgili yazılar yazmaya başladı. Bir ara “Mütercime-i Merâm, Aliye”
ismini kullanan yazar daha sonra Tercümân-ı Hakîkat’te yayımlanan
“Sürat: Eiler’in Prensese Yirmi Birinci Mektubu” başlıklı yazısında Fatma Aliye
imzasını kullanarak yayın dünyasında gerçek kimliğini açığa vurdu (23 Safer 1308
/ 8 Ekim 1890).
Çocukluğundan itibaren birçok kişiden özel ders alan
Fatma Aliye Hanım’ın hayatında önemli bir yer tutan iki hocası olmuştur.
Bunlardan biri babası Ahmed Cevdet Paşa, diğeri ise Ahmed Midhat Efendi’dir.
Eserlerini okuyarak Ahmed Midhat Efendi’yi tanıyan Fatma Aliye bir müddet sonra
onunla mektuplaşmaya başladı. Bu mektuplaşma bir taraftan Fatma Aliye’nin
yetişmesinde faydalı olduğu gibi diğer taraftan da Ahmed Midhat
Efendi’nin Fatma Aliye Hanım yahud Bir Muharrire-i Osmâniyye’nin
Neş’eti (İstanbul 1311) adlı eseriyle Osmanlı toplumunda bir kadın
yazarın hayatını anlatan ilk monografiyi yazmasına sebep olmuştur.
Tercüme çalışmaları yanında telif eserler de veren
Fatma Aliye ilk olarak Ahmed Midhat Efendi ile birlikte Hayal ve
Hakikat adlı romanı kaleme aldı. Ardından yabancılara müslüman Osmanlı
aile hayatına dair doğru bilgiler vermek maksadıyla, bizzat görüştüğü kişilerle
yaptığı konuşmaların hâtıralarına dayanan Nisvân-ı İslâm adlı
eserini yazdı.
Aynı zamanda devrin çeşitli sosyal faaliyetleri içinde
yer alan Fatma Aliye, 1897 Türk-Yunan Savaşı’nda şehid olanlarla gazilerin
ailelerine yardım amacıyla Cem‘iyyet-i İmdâdiyye derneğini kurarak bir yardım
kampanyası başlattığından II. Abdülhamid tarafından bir beratla takdir edildi.
Ayrıca Hilâliahmer Cemiyeti’nin de ilk kadın mensubu olarak Trablusgarp ve
Balkan Savaşı şehidlerinin aileleriyle savaş mâlûllerine yardım toplanması
çalışmalarında gösterdiği başarı dolayısıyla Hilâliahmer Cemiyeti tarafından
bir madalya ile ödüllendirildi.
Fatma Aliye Hanım sağlığının bozulması sebebiyle 1924
yılından itibaren yavaş yavaş yazı yazmayı bırakmakla beraber hayatının son
günlerine kadar sanat ve edebiyat çalışmalarını takip etti. Notre Dame de Sion
mezunu, küçük kızı Zübeyde İsmet hanımın ailesinden ayrılarak katolik rahibesi
olmasıyla sonuçlanan maceranın ve bu konu etrafında devrin gazetelerine akseden
haberlerin kendisini şiddetle sarstığı, yayımlanan mektuplarından anlaşılan
Fatma Aliye Hanım, bu acıyla İstanbul’da vefat etti ve Feriköy Mezarlığı’na defnedildi.
Türk edebiyatında yazdıklarından çok yaptıklarıyla
kendine belli bir yer edinen Fatma Aliye Hanım’ın yazdıklarının büyük bir edebî
değeri olduğunu söylemek mümkün değildir. Onun asıl önemi Türk edebiyatında
tercüme yapan, roman yazan, sosyal faaliyetlere katılan ve hakkında müstakil
bir monografi yazılan ilk kadın yazar olmasından gelir. Hâtıra, tarih ve
felsefe alanında da eserleri bulunan Fatma Aliye yazı hayatında Tanzimat
edebiyatının genel çizgilerine bağlı kalmıştır. Romanlarında genellikle sade
bir dil kullanan müellifin tarih ve felsefe alanındaki eserleriyle
makalelerinde bu sadelik görülmez. Üslûbunun bir özelliği de yazılarında zaman
zaman Fransızca kelimelere yer vermesidir. Romanlarında daha çok Osmanlı aile
hayatını bir kadının bakış açısıyla zarif ve duygulu bir biçimde yansıtmaya
çalışır. Bunu yaparken ideal tipler yanında normal ve zayıf erkek, kadın, anne
tiplerine de yer verir. İnanılmaz rastlantılar sonucu gelişen olaylara karşılık
romanın kişilerini gerçekçi bir yaklaşımla anlattığı söylenebilir. İlk
romanlarındaki duygusallığın yerini giderek gerçekçilik almıştır. Ahmed Midhat
Efendi’nin etkisiyle olaylar karşısında gözlemci olarak kalmaktan ziyade zaman
zaman kendisi de kişiler arasına girer, problemlere çözümler bulmaya ve roman
kişilerine yol göstermeye çalışır. Yine Ahmed Midhat Efendi gibi bazan
olayların akışını durdurur, açıklamalar yapar ve olay hakkında bilgi verir.
Ayrıca Tanzimat dönemi için yenilik sayılan mektup tarzında roman yazma Fatma
Aliye Hanım’ın bir diğer özelliğidir. Romanlarında olduğu gibi diğer makale ve
yazılarında da kadın ve aile konularını ele alan yazar, İslâmiyet’in insana
vermiş olduğu değerden hareketle Allah’a ve topluma karşı görevlerinde kadınla
erkeğin eşit sorumluluk ve hak sahibi oldukları gerçeği üzerinde durur. Bu
arada genç kızların ve kadınların eğitilmesinin faydalarını da vurgular. Fatma
Aliye ne yalnız Batı kültüründen ne de yalnız Doğu kültüründen yana
görünmüştür. Ancak İslâmiyet’i samimiyetle benimsemiş, o yıllarda üzerinde çok
durulan İslâm dininin ilmî gelişmeye engel olduğu iddiasının aksini
savunmuştur. Ona göre insanı medeniyete ulaştıran en emin yol Doğu’nun mânevî
değerlerini koruyarak Batı’nın tekniğinden faydalanmaktır.
Eserleri. Fatma Aliye Hanım’ın başlıca eserleri şunlardır:
1. Merâm (İstanbul 1307). George
Ohnet’in Volonté adlı romanının tercümesidir.
2. Hayal ve Hakikat (İstanbul 1309).
Önce Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde tefrika edilen bu romanı
“Bir Kadın” takma adıyla ve Ahmed Midhat’la birlikte yazmıştır.
3. Muhâdarât (İstanbul 1309). Yazarın
Fatma Aliye imzasını kullandığı ilk romanıdır. Eserde XIX. yüzyıl sonu Osmanlı
toplumundaki varlıklı aile hayatı ayrıntılı bir biçimde ele alınıp işlenmiştir.
Ana tema ise baskı ile yapılan evliliğin mutsuzlukla sonuçlandığı gerçeğidir.
4. Nisvân-ı İslâm (İstanbul 1309).
1891 yılında Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde tefrika edildikten
sonra kitap haline getirilen bu eser, Fatma Aliye Hanım’ın Türk ailesi ve
özellikle harem hayatı hakkında bilgi edinmek isteyen Batılı bazı kadınlarla
yaptığı çok evlilik, câriyelik ve örtünme konuları üzerindeki görüşmelerinden
doğmuştur. Bu hayatın Osmanlı kimliğinin bir parçası olduğuna dair görüşlerin
yer aldığı Nisvân-ı İslâm, Gülnar adını alan Rus şarkiyatçısı Olga
de Labedeff tarafından Les Femmes musulmanes (Paris, ts.),
Nazime Roukié tarafından da Les Musulmanes contemporaines (Paris
1894) adıyla Fransızca’ya tercüme edilmiştir. Bu eseriyle Chicago Kitap
Sergisi’nde dikkati çeken Fatma Aliye Hanım’a bir de ödül verilmiştir (BA,
Yıldız Tasnifi, Ks. 18, Zrf. nr. 93, Kar. nr. 38, Evr. nr. 553/612). Bunun
hemen ardından eser Taʿrîbü nisâʾi’l-müslimîn adıyla Arapça’ya
da çevrilmiştir (Beyrut 1309). Nisvân-ı İslâm’ın ayrıca Amerika’da
İngilizce’ye tercüme edildiğini yazarın kendisi söylemektedir (bk. Kızıltan –
Gençtürk, s. 27).
5. Re’fet (İstanbul 1314). Konusunu
gerçek hayattan alan bu eserde yakınlarının haksızlığına uğrayan yetim bir
kızın öğretmen olmak için annesiyle birlikte verdiği mücadele anlatılır.
6. Ûdî (İstanbul 1315). Bir kadının
çalışarak namusuyla hayatını kazanabileceği fikrini işleyen bir romandır. Eser
Gustave Séon tarafından Oudi la joueuse de Luth adıyla
Fransızca’ya tercüme edilmiştir (İstanbul 1900).
7. Levâyih-i Hayât (İstanbul 1315).
On mektuptan meydana gelen bu roman, romanın kahramanı beş kadının
evlilikleriyle ilgili olarak birbirlerine yazdıkları mektuplardan oluşmaktadır.
8. Taaddüd-i Zevcât’a Zeyl (İstanbul
1316). Mahmud Esad Efendi’nin Ma‘lûmât gazetesinde “Taaddüd-i
Zevcât” adıyla yayımlanan çok evlilik lehindeki yazısına ek niteliğinde olan bu
makale “Taaddüd-i Zevcât” ile birlikte yayımlanmıştır.
9. Terâcim-i Ahvâl-i Felâsife (İstanbul
1317). Müellif bu eserinde felsefenin önemi üzerinde durarak bu ilimle
uğraşanların haksız yere dinsizlikle suçlandığını belirtmekte, bazı Yunan ve
İslâm düşünürlerinin hayat hikâyelerini anlatmaktadır.
10. Tedkîk-i Ecsâm (İstanbul 1317).
Bu eserde değişik felsefe akımlarına göre madde kavramı açıklanmaya
çalışılmıştır. Türkçe’de felsefe konularında ilk defa bir kadın tarafından
kaleme alınmış eser olma özelliği taşıyan ve Hanımlara Mahsus Gazete’de
tefrika edildikten sonra ayrıca basılan bu iki kitap yazarına ilmî muhitlerde
önemli bir mevki kazandırmıştır.
11. Enîn (İstanbul 1328). Fatma
Aliye’nin bu son romanı, hem konu hem de kalabalık kahraman kadrosuyla Muhâdarât’a
benzemektedir.
12. Târîh-i Osmâniyye’nin Bir Devre-i
Mühimmesi - Kosova Zaferi ve Ankara Hezîmeti (İstanbul 1331).
Müellifin tarihî konuları ele aldığı tek eseridir.
13. Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı (İstanbul
1332). Yazar, babasının hayatı hakkında birinci elden kaynak niteliğinde olan
bu eserinde, onun doğumundan başlayarak çocukluğunu, eğitim ve gençlik
dönemlerini, katıldığı sanat-edebiyat toplantılarını ve 1272 (1855-56)
yıllarına kadar geçen siyasî olayları anlatmaktadır. Kitapta Cevdet Paşa’nın
hayatının son kırk yılındaki olaylar yer almadığından eserin bitirilememiş
olduğu kabul edilmektedir (yazarın diğer eserleri ve yazılarının tam listesi
için bk. Kızıltan, Fatma Aliye Hanım, s. 33-37).
Fatma Aliye Hanım’ın Ahmed Midhat Efendi’ye yazdığı
mektupların büyük bir kısmı Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde,
kadınlarla ilgili yazıları ise Hanımlara Mahsus Gazete, Mehâsin, Ümmet ve İnkılâb adlı
kadın dergilerinde yayımlanmıştır (Fatma Aliye’nin devrin kadın dergilerinde
yayımlanan yazıları için bk. İstanbul Kütüphanelerindeki Eski Harfli
Türkçe Kadın Dergileri Bibliyografyası, İndeks). Yaşadığı dönemin kadın
yazar ve şairlerinden Nigâr Hanım, Makbule Leman, Fahrünnisâ Hanım ile aynı
çevrelerde bulunan yazar, Muallim Nâci gibi o yılların önde gelen
edebiyatçılarıyla da çeşitli konularda yazışmalarda bulunmuştur. Fatma Aliye
Hanım’ın özel evrakı arasında rastlanan yayımlanmamış şiirlerinde çeşitli
toplumsal konular yanında sevgi, vatan ve fedakârlık temalarını işlediği
görülür (bk. Kızıltan – Gençtürk, s. 38-40, 42).
BİBLİYOGRAFYA
BA, Yıldız Tasnifi, Ks. 18. Zrf. 93, Kar. 38, Evr.
553/540, 547, 612, 615; Ks. 31, Zrf. 27, Kar. 79, Evr. 27/5.
Ahmed Midhat, Fatma Aliye Hanım yahud Bir
Muharrire-i Osmâniyye’nin Neş’eti, İstanbul 1311.
a.mlf., “Mütercime-i Merâm: Bir Edîbe”, Tercümân-ı
Hakîkat, İstanbul 5 Receb 1307, s. 3.
a.mlf., “Kāriîn-i Kirâma: Fatma Aliye”, Muhâdarat,
İstanbul 1309, s. 1-15.
Mübahat S. Kütükoğlu, “Cevdet Paşa ve Âile İçi
Münâsebetleri”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri (27-28 Mayıs 1985)
Bildiriler, İstanbul 1986, s. 199-222.
İstanbul Kütüphanelerindeki Eski Harfli Türkçe Kadın
Dergileri Bibliyografyası, İstanbul 1992, bk. İndeks.
H. Emel Aşa, İlk Türk Kadın Romancısı Fatma
Aliye Hanım, Hayatı, Eserleri, Fikirleri (doktora tezi, 1993), İÜ
Edebiyat Fakültesi.
Mübeccel Kızıltan, Fatma Aliye Hanım, Yaşamı,
Sanatı, Yapıtları ve Nisvân-ı İslâm, İstanbul 1993.
a.mlf., “Türk Kadın Hakları Mücadele Tarihinde Fatma
Aliye Hanım’ın Yeri”, Kuram-Kitap I, İstanbul 1993, s. 83-93.
a.mlf., “Öncü Bir Kadın Yazar: Fatma Aliye
Hanım”, TUBA Fahir İz Armağanı I, XIV (1990), s.
283-323.
a.mlf., “Gizemli Bir Öykünün Peşinde”, Toplumsal
Tarih, III/16, İstanbul 1995, s. 13-21.
a.mlf. – Tülây Gençtürk, Atatürk Kitaplığı
Fatma Aliye Hanım Evrakı Katalogu - I, İstanbul 1993.
Mahmud Zeki, “İsmetlü Fatma Aliye Hanım Hazretleri”, Hanımlara
Mahsus Gazete, 23 Mart 1316, s. 3.
Ercümend Ekrem Talu, “Fatma Aliye”, Son Posta,
15 Temmuz 1936.
Bedia Ermat, “İlk Türk Kadın Yazarı Fatma Aliye
Hanım’ın Hayat Hikâyesi”, Hayat Mecmuası, sy. 1, Mayıs 1977.
Behçet Necatigil, “40. Ölüm Yıldönümünde, 1892’de
Çıkan Muhadarat’ı Batı’da da Tanınan İlk Kadın Romancımız: Fatma Aliye
Hanım”, Milliyet Sanat Dergisi, sy. 240, İstanbul 13 Temmuz 1977.
İnci Enginün, “Fatma Âliye Hanım”, TDEA,
III, 166-167.
/
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında
İstanbul’da basılan 12. cildinde, 261-262 numaralı sayfalarda "FATMA ÂLİYE
HANIM" başlığıyla yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız. Bu
madde en son 08.11.2017 tarihinde güncellenmiştir.
*İslamansiklopedesi sitesinden alınmıştır
MUHADERAT
Muhaderat kitabını Turna
Yayınlarından temin ettim. Elif Zincirkıran’ın hazırladığı eser 396 sayfadan
oluşmaktadır.
Tanıtım Bülteninde yer alan
bilgi ekleyip şahsi yorumumu sonrasında yazacağım;
(Kitapyurdu Tanıtım
Bülteninden)
Muhadarat,
ilk Türk kadın romancı ve yazar Fatma Aliye Hanım’ın en önemli romanlarından
biridir ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen “100 Temel Eser” arasındadır.
Romanda evlilik konusunda gençlerin söz sahibi olması, üvey annenin çocuklar
üzerindeki olumsuz etkisi, çocuk terbiyesi, yakın akrabaların konak hayatında
yol açtığı sıkıntılar, eğitimli bir kadının olaylar üzerindeki etkisi üzerinde
durulmaktadır. Eserde özellikle cariyelerin hayatı ve emeklilikleri hakkında
özgün bilgiler vardır.
Zengin ve yaşlı Sâi Bey on yedi yaşındaki Câlibe Hanım’la evlenir. Üvey anne,
Sâi Efendi’nin kızına ve oğluna iyi davranmaz. Hatta kızının nişanlısından
ayrılması için çeşitli entrikalara dahi başvurur. Bunun üzerine Fâzıla bütün
yaşadıklarından bıkar ve intihar etmeyi düşünür. Romanda yaşananlar İstanbul’da
başlar, Beyrut’ta devam eder. Beyrut’ta yaşanan aşırı tesadüfler oldukça merak
uyandırıcıdır.
“100 Temel Eser” arasında yer alan Muhadarat bir kadın gözüyle ilk defa Osmanlı
aile hayatına yer vermesi açısından önemli bir eserdir.
YORUM
Fatma
Aliye hakkında uzunca bir tafsilat sonrasında Muhaderat’ı okuyup yorumlama
zamanı geldi. Öncelikle kitap hakkında olumlu ve olumsuz birkaç fikrimi
belirtmek istiyorum;
Olumlu
Olumlu
yönden baktığımızda Osmanlı’nın son dönemlerinde de olsa bir kadın çıkıp “Kadın
isterse başarır” mesajı ile kitap yazıyor. Aslında Ahmet Midhat’ın Tercüman-ı
hakikat gazetesinde yayınlanmış sonradan kitaplaştırılmıştır. Kadın haklarını,
aile hayatını, kadınların aşk dünyalarını yansıtmış ve bütün eserleri bu
konular üzerinden işlemiştir. Muhaderat da bu şekilde kaleme alınmış ve Osmanlı
‘da bir aile yaşantısını aktarmıştır. Biz her ne kadar bu aile yaşantılarını
Felatun Bey ve Rakım Efendi’den genişçe öğrenmiş olsak da, Şehlevend’den aşkı
tanımış olsak da Muhaderat’dan da Calibe’nin zalimliğini, Fazıla’nın tertemiz
dünyasını, Sai Bey’in evlatlarına karşı sevgisini de öğrenmiş oluyoruz. Essen
Osmanlı’da bir aile yaşantısını birlikte yaşıyoruz.
Olumsuz
Okumaktan
zevk aldığımı söyleyemeyeceğim. Bunun nedenleri arasındaki ihtimaller
şunlardır;
-Çeviri
konusunda büyük hatalar yapılmış olabilir
-Fatma
Aliye’nin ilk romanı olduğundan dolayı olabilir
-
Fatma Aliye’nin Ahmet Midhat Efendi’nin etkisinde veya öğretisinde kalarak
çelişki yaşamış olabilir. (Sonraki eserleri tamamen bu etki ile yazılmıştır.
Muhtemelen Muhaderat bu etkinin kararsızlığı ile yazılmış olabilir.)
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?