BİR HIRSSIZ ADAM; MEHMET AKİF ERSOY

Mehmet Akif,  çağının gerisinde yaşamış, çağının ilerisinde düşünmüş ama çağının ortasında sıkışıp kalmış bir mütefekkir ve şairdir. Hiçbir siyasi dönemin taraftarı olamamıştır. O ne sağa ne de sola sığınmamıştır. Batı edebiyatı okumalarını yapmış olsa da ne doğuya ne batıya yanaşmamıştır.

Mehmet Akif bugün bile tarafgirlik meselesinde olanların kendi tarafında görmediği büyük bir şairdir. Hayatı hep bir başkaldırış ve kendi bildiği doğrular dışındaki itirazları neticesinde şekillenmiştir. Düşünce ve inançlarından buna rağmen asla taviz vermemiş bildiği yoldan şaşmamıştır.

Hayatının büyük bölümünü yokluk ve sefalet içerisinde geçirmiştir. Beş çocuklu bir baba olmasına rağmen çocuklarının nafakasını dahi düşünmeden –devrin adamı- olmak yerine sefaleti tercih etmiştir. Ulu önder Mustafa Kemal’in kendisine teklif ettiği mebusluğu sadece vatana hizmet için kabul etmiş ve görevini de en iyi şekilde gerçekleştirmiştir. Görevi dâhilinde ülkenin dört bir yanına kar kış demeden koşmuş ve mebusluktan aldığı parayı son kuruşuna kadar kendisine helal ettirmiş sayılı mebuslardan olmuştur.

Buna rağmen Mehmet Akif’in karşısında olanlar onun bu dürüst ve çalışkanlığı karşısında boş durmadılar. Onu Meclis içinde –ötekileştirerek-  ona karşı cephe almışlardır. Bu yüzden olsa gerek ki 2. Meclis kurulunda yer verilmemiş ve mebusluktan da olmuştur.

Özgürlük ve Mehmet Akif’i aynı kefeye koysanız inanın “doğruluk” ağır basar… Onun özgürlük ve namı arasında bir güç var ki işte o güç “doğruluk” gücüdür… Bildiği doğruluk davası üzerinden hiçbir menfaate kanmamış ya da bildiği doğruluğun dışına çıkmamış bir çizgisi vardır.

Geçmişi ve geleceği çok iyi araştıran Mustafa Kemal Atatürk, Türkçe sevdalısı büyük bir Türk ve bu konuda çalışmalar yapan bir liderdir. Başlarda elbette bazı hatalar olabilir. Ki bunlardan biri de “Güneş Dil Teorisi” olmuştur. Güneş Dil Teorisi Türkçenin dünyanın ilk dillerinden olduğunu savunan dilbilim teorisidir. Mustafa Kemal bu teoriyi bizzat desteklemiş ve geliştirmiştir. Fakat buna rağmen dilbilimciler tarafından kabul görmedi ve kısa sürede bu teori unutuldu.

Unutulmuş olsa da Mustafa Kemal unutmadı ve Türkçenin yaygın kullanımını geliştirmek ve hatta genişletmek adına önemli çalışmalara da imza attı. Türkçe mecmualar ve yazılar üzerinde bir an önce Latin harflerine geçilmesini hızlandırdı. Bu, dünyanın gelişmiş ülkelerinin kullandığı Latin alfabesi ile yeniden doğan Türkiye Cumhuriyetinin hızlıca büyümesini sağlamak içindi. Yazı alanında her ne kadar istenilen başarı sağlanmış olsa da konuşma dili üzerinde hala Arap, Fars, Rumi vb. dillerin kullanımı devam ediyordu. İnsanlar anlamadığı halde Arapça yazıları okuyor fakat kimse “Allah’ın!” ne demek istediğini anlamıyordu. Doğrusu onlar için Arapça metinler mealden daha önemliydi ya da mukaddes… İşte Mustafa Kemal buna da bir çözüm bulan dâhiyane bir fikirle Kuran-ı Kerim’in mealini hazırlatmayı planlamıştı.

Müslüman Türklerin mukaddesatı olan Kuranı Kerim’i ve okuduklarını anlamalarını istemesinden dolayı Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi’ye Kuran Meali hazırlatmak istemiştir. Nitekim iki Kuran dilini bilen güçlü isimler çalışmalara başlamışlarsa da Mehmet Akif –amaç aslından uzak- düşüncesiyle meal çalışmasını yarıda bırakmış ve aldığı parayı diyanete tekrar iade etmiştir.

Mehmet Akif çok ilginç birisidir. Onun için doğru her zaman doğrudur yanlış ise hep yanlıştır. İttihaki Terakki Perver’e dahi katıldığında yemin töreninde geçen şu ifadeye bile itiraz etmiş “ Her ne şekilde olursa olsun” yerine “Doğru veya yanlış olduğundan eminsem” diyerek yemin etmiştir.

İstiklal Marşı konusunda da yine minnet rica ile kaleme almış ve o büyük üstad’ın eseri karşısında sorgusuz sualsiz kabul edilmiştir. Bilindiği üzere İstiklal Marşı için ödenen parayı dahi reddederek  “İstiklal Marşını bu millete miras bırakıyorum” demiş ve üzerinde sadece bir palto olmasına rağmen kabul etmemiştir.

Velhasıl hırssız bir insan ve idealleri uğruna rest çeken bir şairdir Mehmet Akif..

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu