GÜLŞEN YAHUT SERENCAM - VEYSEL ALTUNBAY

 

Kitap Özet

 

Akşam vaktinin ağır barut kokusunda önde bir çift öküze koşulu bir arabada Halil Amca, Seher Teyze ve kocası askerde şehit düşmüş gelinleri Kiraz, Kiraz’ın kucağında yeni dillenmiş Ömer ve öküzleri koşan oğulları Hasan vardı. Karda kışta yola düşmüşler Mahmut Ağa'nın, kızı Zeynep'i, Hasan'a istemeye gidiyorlardı.  Hasan bir ara;  “Ana tüfeği ver” dedi. Seher teyze irkilerek silahı verdi.  Kurtlar grup halinde sanki sözleşmiş gibi arabaya doğru koşmaya başladılar. Hasan üzerlerine doğru gelen kurt sürüsüne doğru ateş etti. Halil amca da belinden silahını çıkarıp ateş etti. Ömer kurtların ve silahların sesine uyanmış korkudan annesine sarılmıştı. Kurtlar patlayan mermilere aldırış etmeden öküzlere saldırmaya başladılar. Halil amca, öküzün ayağını ısıran kurda, ateş edeyim derken öküzün ayağına sıkmıştı. Kurtlar bir zaman sonra geri çekilerek gittiler. Öküz çaresizlik içinde soluyordu. Seher teyze bir yandan dövünüyor bir yandan da;  

 

“Bu uğursuz köye gelmeyelim dedim. Ne vardı oğlum bizim köyde kız mı yoktu”?  

 

Zor da olsa nihayet köye gelerek Mahmut ağanın evine misafir oldular. Zaten haberleri olan kız evi zora koşmadan kızı verdiler. Uzak yoldan geliyorlardı.  Zeynep'i Hasan’a istediler, İstemesine de Hasan'ın yakın arkadaşı olan Necdet'te, şehit karısı Kiraz’ı, kendine istiyordu. Kiraz'ın bir türlü gönlü razı olmuyor şehit kocasından yadigâr kalan oğlu Ömer'le, birlikte yaşamak istiyordu.  

***

 

 Aylar sonra Zeynep'i Hasan’a Kiraz’ı da Zeynep'in abisi Necdet'e gelin ettiler. Mahmut ağaya yakışır bir çifte düğün yaptılar.  Mutlu mesut yaşayıp giderlerken kiraz ikinci çocuğuna hamile kaldı. Zeynep ve Hasan’ın bir türlü çocukları olmuyordu.  Bir akşam Necdet, Hasan’a şehre taşınmak istediğini ve yeni doğacak olan çocuklarının şehirde büyümesini istediğini söyledi. “Sizde gelin hep birlikte çalışır geçiniriz” dedi. 

Necdet ve Hasan, fabrikada vardiyalı olarak çalışmaya başladılar. İkinci çocuklarının adını Kiraz’ın şehit eşinin ismi olan Kemal koydular.

 

Bir gün Necdet, işten çıkıp eve doğru yürürken arkasından bir kadının geldiğini fark etti. Bu kadın iş yerinde beraber çalıştıkları Leyla abla, dediği kadındı. Kadın Necdet'i tehditlerle kandırarak evine götürdü. O gün sanki başlarına gelecek bütün felaketlerin habercisi gibiydi. Eve geç vakit geldiğinde Kiraz’ı kendisini beklerken buldu ve suçunu bastırmak ister gibi; “Mesaiye kaldım Kiraz'ım çok yorgunum” diyerek yattı.  

 

Necdet, vardiya çıkışlarında Leyla ile görüşmeye devam ediyordu. Necdet, istemese de Leyla onu tehditleriyle mecbur bırakıyordu.  O günün sabahında Leyla, Necdet'e Hasan ve Zeynep için bir iyilik yapacağını ve bebeklerinin olacağını söyledi. Tanıdığı bir hocaya hep birlikte gittiler. Kiraz, Hasan, Necdet ve Zeynep, hep birlikte gelmişlerdi. Hocaya çocuklarının olmadığını anlattılar hoca da onlara bir muska yazıp verdi.  

 

“Bu muskayı üzerinizde taşıyın ve doğacak olan çocuğunuz üç aylık olunca bana gelin. Adını muhakkak benim koymam lazım yoksa başınızdan bela eksik olmaz dedi”.  

Böylece hep birlikte evlerine doğru yol aldılar. Leyla da beraberlerinde Necdet'in evine yemek yemeye gittiler. Leyla mutfakta kiraza yardım ederek samimiyet kurmaya çalışıyordu ve Necdet'in bu durum hiç hoşuna gitmiyordu. İzin günlerinde hep birlikte köye gittiler. Köye gittikleri zaman Mahmut ağa, herkesin mirastan olan hakkını pay etti. Necdet, sevinmişti. Eve gelince planını evdekilere anlattı.  

 

“Babamın verdiği tarlayı satıp buradan bir ev alayım. Hem iş yeri de açarım hep birlikte çalışıp para kazanırız”

 

Dedi

 

Birkaç ay sonra penye baskı atölyesi kurarak hep birlikte çalışmaya başladılar. Leyla da işten ayrılarak onların yanında çalışmaya başladı.  Zeynep, bir gün Kiraz'a, sevinçle hamile olduğunu söylerken Hasan da bunu duymuştu. Aradan aylar geçti Zeynep'in, doğum sancıları başlayınca soluğu hastanede aldılar. Leyla, her yerde yanlarında olduğu gibi bura da yanlarındaydı. Hemşire kucağında bebekle gelerek; 

“Bir kızınız oldu hayırlı olsun” diyerek bebeği Hasan’ın, kucağına verdi.  

 

Üç gün sonra çocuğa isim koyma günüydü Leyla, dahil çocuğa ne isim koyacaklarını tartışıyorlardı herkes bir isim söylüyordu. Nihayet Şengül, ismini koymaya karar verdiler. Ertesi sabah Hasan, nüfus müdürlüğüne giderek kimliği çıkardı. Çocuğun ismine Şengül diye karar vermiş olmalarına rağmen Hasan yanlışlıkla Gülşen demişti.

 

*** 

Gülşen, büyüyüp serpilerek genç kız olmuştu. Tabii genç kız olurken de başından çok olaylar geçmişti. Görümcesi Ayfer'le oturmuş kahve içerken bir yandan da çocukluğundan beri başından geçenleri anlatıyordu;

  

“Ayfer, babamın inadı yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı. Bir zamanlar babamın ve dayımın ortak olduğu işleri varmış. Babamın inadı yüzünden orayı batırmışlar, dayım da az hınzır değilmiş ya.  Hani Kiraz yengem vardı ya bize geldiğinde görmüştün. O yengem Necdet dayımı beraber çalıştıkları kadınla iş yerinde yakalamış. Dayım o kadını tercih etmiş yengemi bırakmış hatta boşanmışlar. Kadın daha sonra Necdet, dayımı da aldatmış dayım da intihar etmiş. Haliyle babamın da ortak olduğu ne varsa gitmiş ellerinden. Babam evini kaybetmemiş ama işsiz güçsüz kalınca annemi ve beni hepten boşlamış. Ayağımın haline bak bu bile babamın yüzünden. Ayağıma küçükken iğne batmış babam doktora götürmemiş iğne kemiğe saplanıp kalınca ameliyatla kemiği kesmişler işte ayağımda böyle aksak kalmış aksak Gülşen, olmuşum.  Evlenme çağına gelince de işte senin abine bir mal verir gibi verdiler. ”

  

Gülşen’in kocası inşaat bekçiliği yapıyordu. Yaşlı kocasıyla beraber geçinip giderken içten içe babasına da kızıyor ama yine de ona hakkını helal ediyordu.  Üst komşusu Nedime tek tesellisiydi. Her akşam oraya çıkıyor oturup kafasını dağıtıyordu. Bir gün Nedime'nin erkek kardeşi Murat, Gülşen’in, yukarıya çıktığı zaman gelmişti. Gülşen'i görünce bir an donup kaldı. Gülşen, ilk zamanlar Murat'ın tavırlarından rahatsız olduysa da daha sonraları hoşuna gitmeye başladı ve Murat'la, Nedime'nin evinde görüşmeye başladılar.  Murat Gülşen'e hep evlenme vaat ediyor Gülşen’ de ona inanıyordu. “Hem bu topal ayağımla beni kabul ediyor” diye düşünüyordu.  Bir gün murat elinde bir tozla geldi.  

 

“Bak Gülşen, bunu her akşam kocanın yemeğine katacaksın. Yavaş yavaş eriyecek ve ondan kurtulacağız sonra da evleneceğiz”

 

dedi. Gülşen, çok akıllı bir kadındı o anda kocasını öldürtmek isteyen Murat'a inanmış gibi yaparak “tamam” dedi. Tesadüf ki o akşam kocası da başka bir toz getirmişti eve. Gülşen, kocasının getirdiği tozu her akşam yemeğine katıyordu. Murat'a da kattığını söylüyordu. Gülşen Murat'ın, planının ne olduğunu anlamak için oyununu sürdürmeye inanıyormuş gibi yapmaya devam ediyordu.  

 

Murat ablasına planının kendi karısı Fatma'yı, Gülşen'e, öldürtmek olduğunu ve karısı Fatma'dan da kurtularak yurt dışındaki sevgilisinin yanına beraber kaçacaklarını anlatıyordu. Ablası Nedime, ne yapacaksa elini çabuk tutması gerektiğini söylüyordu. Gülşen, Murat'ın evli olduğunu henüz bilmiyordu.  

 

 

Okuyucu yorumum: 

 

Ne yalan söyleyeyim kitabın analizini yaparken epeyce zorlandım ve bir günümü aldı diyebilirim. İnce gibi görünen bu kitap on bir bölümden oluşuyor.  İçeriğindeki olaylar dizisini okurken “kim? Kimdi”? diyerek defalarca arka sayfaya geri dönüp bakmak zorunda kaldım.   

 

Köyde başlayan ve şehre kadar uzanan ayrı ayrı hayatlar. Okurken beni düşündüren bir kitap oldu. “Ne hayatlar var” demekten kendimi alamadım. Belki biz evlerimizde oturup bir bardak sıcak çayımızı yudumlarken bir yerlerde insanlar bu olayları gerçekten yaşıyorlardır kim bilir. 

 

Yazarının da dediği gibi; Serencam yazmak zordur.... 

 

Kitaptan alıntı;  

 

Yaprakların sararıp yavaş yavaş kuruması ve ardından da çürüyüp yavaş yavaş toprağa karışması gibi insan da yavaş yavaş ve adım adım toprağa doğru ilerler. Üstünde bir zamanlar gezip dolaştığı “benim” dediği her şeyin aslında kendine ait olmadığını idrak etmesiyle yaşlandığını yahut toprağa yaklaştığını anlar. Bu bir zaman sonra hayalden öte sanki hiç yaşanmamışlık düşüncesine bırakır kendisini ama her şey yaşanmış ve olmuş hatta bitmiştir bile. Bilinmeyen nice sırlar, nice ruhlar ve nice niceler var ki, nice sonra insan görmeye başlar. Ya ağaç? O da görmedi mi, bilmedi mi yalnızlığın ne olduğunu? Sonra bir ses duydu: ben... unuttuğun toprak... 

 

KİTABIN ADI: GÜLŞEN YAHUT SERENCAM 

YAYINEVİ: KIRMIZI LEYLEK 

SAYFA: 111 

YAZAR: VEYSEL ALTUNBAY 

YORUM: MAŞİDE AYDOĞAN DİNÇER 

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu