ZAHİT BEY - VEYSEL ALTUNBAY


 

{

 

Hayat her canlıya ders vermek ister,

verir de;

ama alana, anlayana!

 

{



BÜYÜK bir sis tabakasının altından bir heyula gibi çıkarak nihayet evinin kapısına kadar gelebilmişti. Titreyen elleri bir türlü doğru anahtarı bulamıyor, bulduğu anahtar da kapıyı açmıyordu. Kan ter içerisinde ve büyük bir korku ile kapı açıldığında kendisini yatak odasına attı. Karyola üzerinde uzanıp gözlerini tavana dikti. Uzun uzun ve düşüncelerden yoksun bir halde tavanı seyretti.  Birden bire yataktan fırlayarak odanın kapısını açıp içeriye bağırdı “Beni sakın kimse rahatsız etmesin. Kim sorarsa sorsun uyuyor diyeceksiniz!”

Karyolanın kırmızı renkli örtüsünün bir anne şefkati ile sardığı bu adam tekrar gözlerini tavana dikti.  Zihni bomboştu. Nitekim bir şeyler düşünmeye dahi cesareti yoktu. Birden kapının sesi ile irkildi “Tık, tık” Kafasını hafif sağa çevirip kapı istikametine doğru gözlerini kaydırdı. Kapının sesinden anlaşıldığınca bu cılız ve küçük parmaklı bir çocuğun vuruşuydu. 

Zehra ortada bir gariplik olduğunu sezmişti. İlk kez babasının bu korkunç tavırlarına, yüksek sesle bağırmasına ve gizlice hareketler yapmasına şahit olmuştu. Zehra için babasının bu tavrı o kadar anlamsız ki hiçbir ad koyamıyordu. Fakat Petek için öyle değildi… Onun için bunun bir nedeni vardı ve bu da; o sabah tartışmış olmalarının bir neticesiydi. Zehra korkak bir sesle;

- Babacığım neden bugün bana sarılmadın? Zehra içeriden duyduğu korkunç bir sesle yere yığıldı;

- Defol Zehra, defoool!

Petek, kızını kucağına alıp bir yandan da kocasına sesleniyordu;

- Zahit, bu kadar abartacak bir durum yok. Tamam, kalbimi kırdın ama Zehra’nın kalbini kırma!

 Petek, bu olanları o küçük tartışmaya bağlıyordu.  Yine de son bir umut tekrar seslendi;

- Zahit’im, hadi çay yapayım da içelim beraber.

Zahit Bey’in sesi yine duyuldu;

- Defolun bu evden, beni rahat bırakın! 

Petek’in sarsılan duyguları ve Zahit Bey’in anlamsız tavırları, Zehra için de tedirginliğin artmasına neden oluyordu.  Fakat Zahit Bey hala içeride ve hala tavanı izliyor vaziyette sadece yatıyordu.  Bir ara mırıldandı “Böyle mi olacaktı Allah’ım?” Öyle ya; sıradan bir memur, sıradan bir baba ve eş olan Zahit Bey için sıra dışı bir şeyler olmuştu anlaşılan. Başını usulca sola doğru çevirdi. Elbise dolabının aynasından kendisini gördü. Gördü ama gördüğü kişi kendisi değildi. Karşısında kendisi gibi karyolaya uzanmış, gözleri kan çanağı, saçları darmadağın bir adam yatıyordu.  Aynadaki yansıması olan adama doğru yaklaştı. Adamın gözlerinin içine baktı. Ve aynaya doğru “Neden?” dedi, “Neden dikkat etmedin, neden biraz yavaş gitmedin?” diyerek bütün gücüyle karşısındaki adama yumruk attı.

Aynanın kırılması ile kırılan parçalar onlarca, yüzlerce Zahit Bey’e benzer insanlar türetti. Zahit Bey kırılan parçalardan kendisine bakan yüzlerce göze bakakaldı. Sesi duyan Petek ve Zehra koşarak kapıya geldiler. Petek, bir şeylerin daha fazla ters gitmesini engellemek adına bütün gücüyle kapıya omuzuyla ve ayaklarıyla vurarak zorla da olsa açmayı başardı. İçeride elinin kanlar içerisinde olduğunu gördüğü kocası bir çocuk gibi ağlıyordu. Petek usulca yanına yaklaştı;

- Lütfen Zahit’im anlat… Anlat neler oldu? dedi. Zahit kanlı elleriyle yüzünü kapatıp anlatmaya başladı;

- Arabayla işten dönerken bir çocuğu ezdim. Duramadım, çok korktum. Arabayla çocuğun üzerinden geçerken kırılan kemiklerinin sesini duydum. Ama çocuğu birisi arabanın önüne fırlattı. Korkuyorum, Petek lütfen beni affet!

Birden bire kapı çalındı. Telaşı daha da arttı. Bunun üzerine bir şeyler diyecek gibi olduysa da sesini çıkaramadı. Sanki sesini su olmuş da yutmuş gibi kaybetmiş hissine kapıldı. Kalkmaya çalışmış fakat onu da başaramamıştı. Kapının zili susmadan çalıyordu. Petek ise kapıyı açmıyor dahası Zehra bile bu sesi duymuyordu sanki. Bütün gücüyle kımıldamayı başardı ve gözlerini açtı. Petek biraz kırgın bir halde bir şeyler söylüyor Zahit Bey hiçbir şey anlamıyordu. Anladığı tek cümle “ Dün akşam beni çok üzdün ama kahvaltı hazır.. Gel hadi” 

Telefonunun alarmı hala çalıyordu. Alarmı susturdu ve elleri aklına geldi. Ellerine baktı. Her tarafına baktı. Ne kesik var ne de kan… Bir şey yoktu. Hepsi korkunç bir rüyaydı demek ki… Hemen karısının yanına mutfağa giderek ona sıkıca sarıldı. Kalbini kırdığı karısından defalarca af dileyip, özür diledi. Bir yandan çayını yudumlarken bir yandan da Petek’e rüyasını anlatıyordu. Petek’te “Hayır olur inşallah, bir sadaka ver bari” diyerek kocasını o korkudan çıkmasına yardımcı olmaya çalışıyordu. Kahvaltıdan sonra Zahit Bey işe gitmek için arabaya doğru gidiyordu ki bir an da kararını değiştirdi ve otobüsle gitmeyi tercih etti. Bunun nedeni gördüğü korkunç rüyanın tesiriyle arabaya binmeye korkmuş olmasındandı.

Zahit Bey iş yerine gittiğinde masasına geçip odacıdan çay istedi. O arada da her sabah olduğu gibi haberleri okumak için interneti açtı. Haber metinleri içerisinde gezinirken bir haber dikkatini çekti ve haber başlığında şöyle diyordu “Ebeveyn kavgalarına şahit olan çocukların acısı kemiklerinin kırılması gibi acı veriyor.”

Zahit Bey “Zehra’m” dedi “Ah.. Kızım biz kavgalarımızı, kırgınlıklarımızı bir sarılmayla unutuyoruz da demek ki…Demek ki o kırılan kemiklerin sesi.. “ cümlelerini tamamlayamıyor dahası yaptığı hatanın muhasebesinden dahi kendini alıkoyamıyordu.  Ezilen ve kemikleri kırılırcasına acı çeken Zehra’ydı.

Hızlıca Müdür Bey’den izin almaya gitti. İznini alıp tekrar evine döndü ve o gün bütün gününü ailesiyle geçirdi. Hem karısı hem de Zehra önceki gün yaşanılanları bir daha yaşamamak adına unutmuştu. Zahit Bey mi? Bir daha kötü rüyalar görmedi…


Kocamı Ben Öldürdüm kitabından alınmıştır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu