{
Hayat her canlıya ders vermek ister,
verir
de;
ama
alana, anlayana!
{
BÜYÜK bir
sis tabakasının altından bir heyula gibi çıkarak nihayet evinin kapısına kadar
gelebilmişti. Titreyen elleri bir türlü doğru anahtarı bulamıyor, bulduğu
anahtar da kapıyı açmıyordu. Kan ter içerisinde ve büyük bir korku ile kapı
açıldığında kendisini yatak odasına attı. Karyola üzerinde uzanıp gözlerini
tavana dikti. Uzun uzun ve düşüncelerden yoksun bir halde tavanı
seyretti. Birden bire yataktan fırlayarak odanın kapısını açıp içeriye
bağırdı “Beni sakın kimse rahatsız etmesin. Kim sorarsa sorsun uyuyor
diyeceksiniz!”
Karyolanın kırmızı renkli örtüsünün bir
anne şefkati ile sardığı bu adam tekrar gözlerini tavana dikti. Zihni
bomboştu. Nitekim bir şeyler düşünmeye dahi cesareti yoktu. Birden kapının sesi
ile irkildi “Tık, tık” Kafasını hafif sağa çevirip kapı istikametine doğru
gözlerini kaydırdı. Kapının sesinden anlaşıldığınca bu cılız ve küçük parmaklı
bir çocuğun vuruşuydu.
Zehra ortada bir gariplik olduğunu
sezmişti. İlk kez babasının bu korkunç tavırlarına, yüksek sesle bağırmasına ve
gizlice hareketler yapmasına şahit olmuştu. Zehra için babasının bu tavrı o
kadar anlamsız ki hiçbir ad koyamıyordu. Fakat Petek için öyle değildi… Onun
için bunun bir nedeni vardı ve bu da; o sabah tartışmış olmalarının bir
neticesiydi. Zehra korkak bir sesle;
- Babacığım neden bugün bana sarılmadın?
Zehra içeriden duyduğu korkunç bir sesle yere yığıldı;
- Defol Zehra, defoool!
Petek, kızını kucağına alıp bir yandan da
kocasına sesleniyordu;
- Zahit, bu kadar abartacak bir durum
yok. Tamam, kalbimi kırdın ama Zehra’nın kalbini kırma!
Petek, bu olanları o küçük tartışmaya
bağlıyordu. Yine de son bir umut tekrar seslendi;
- Zahit’im, hadi çay yapayım da içelim
beraber.
Zahit Bey’in sesi yine duyuldu;
- Defolun bu evden, beni rahat
bırakın!
Petek’in sarsılan duyguları ve Zahit
Bey’in anlamsız tavırları, Zehra için de tedirginliğin artmasına neden
oluyordu. Fakat Zahit Bey hala içeride ve hala tavanı izliyor vaziyette
sadece yatıyordu. Bir ara mırıldandı “Böyle mi olacaktı Allah’ım?” Öyle
ya; sıradan bir memur, sıradan bir baba ve eş olan Zahit Bey için sıra dışı bir
şeyler olmuştu anlaşılan. Başını usulca sola doğru çevirdi. Elbise dolabının
aynasından kendisini gördü. Gördü ama gördüğü kişi kendisi değildi. Karşısında
kendisi gibi karyolaya uzanmış, gözleri kan çanağı, saçları darmadağın bir adam
yatıyordu. Aynadaki yansıması olan adama doğru yaklaştı. Adamın
gözlerinin içine baktı. Ve aynaya doğru “Neden?” dedi, “Neden dikkat etmedin,
neden biraz yavaş gitmedin?” diyerek bütün gücüyle karşısındaki adama yumruk
attı.
Aynanın kırılması ile kırılan parçalar
onlarca, yüzlerce Zahit Bey’e benzer insanlar türetti. Zahit Bey kırılan
parçalardan kendisine bakan yüzlerce göze bakakaldı. Sesi duyan Petek ve Zehra
koşarak kapıya geldiler. Petek, bir şeylerin daha fazla ters gitmesini
engellemek adına bütün gücüyle kapıya omuzuyla ve ayaklarıyla vurarak zorla da
olsa açmayı başardı. İçeride elinin kanlar içerisinde olduğunu gördüğü kocası
bir çocuk gibi ağlıyordu. Petek usulca yanına yaklaştı;
- Lütfen Zahit’im anlat… Anlat neler
oldu? dedi. Zahit kanlı elleriyle yüzünü kapatıp anlatmaya başladı;
- Arabayla işten dönerken bir çocuğu
ezdim. Duramadım, çok korktum. Arabayla çocuğun üzerinden geçerken kırılan
kemiklerinin sesini duydum. Ama çocuğu birisi arabanın önüne fırlattı.
Korkuyorum, Petek lütfen beni affet!
Birden bire kapı çalındı. Telaşı daha da
arttı. Bunun üzerine bir şeyler diyecek gibi olduysa da sesini çıkaramadı.
Sanki sesini su olmuş da yutmuş gibi kaybetmiş hissine kapıldı. Kalkmaya
çalışmış fakat onu da başaramamıştı. Kapının zili susmadan çalıyordu. Petek ise
kapıyı açmıyor dahası Zehra bile bu sesi duymuyordu sanki. Bütün gücüyle
kımıldamayı başardı ve gözlerini açtı. Petek biraz kırgın bir halde bir şeyler
söylüyor Zahit Bey hiçbir şey anlamıyordu. Anladığı tek cümle “ Dün akşam beni
çok üzdün ama kahvaltı hazır.. Gel hadi”
Telefonunun alarmı hala çalıyordu. Alarmı
susturdu ve elleri aklına geldi. Ellerine baktı. Her tarafına baktı. Ne kesik
var ne de kan… Bir şey yoktu. Hepsi korkunç bir rüyaydı demek ki… Hemen
karısının yanına mutfağa giderek ona sıkıca sarıldı. Kalbini kırdığı karısından
defalarca af dileyip, özür diledi. Bir yandan çayını yudumlarken bir yandan da
Petek’e rüyasını anlatıyordu. Petek’te “Hayır olur inşallah, bir sadaka ver bari”
diyerek kocasını o korkudan çıkmasına yardımcı olmaya çalışıyordu. Kahvaltıdan
sonra Zahit Bey işe gitmek için arabaya doğru gidiyordu ki bir an da kararını
değiştirdi ve otobüsle gitmeyi tercih etti. Bunun nedeni gördüğü korkunç
rüyanın tesiriyle arabaya binmeye korkmuş olmasındandı.
Zahit Bey iş yerine gittiğinde masasına
geçip odacıdan çay istedi. O arada da her sabah olduğu gibi haberleri okumak
için interneti açtı. Haber metinleri içerisinde gezinirken bir haber dikkatini
çekti ve haber başlığında şöyle diyordu “Ebeveyn kavgalarına şahit olan
çocukların acısı kemiklerinin kırılması gibi acı veriyor.”
Zahit Bey “Zehra’m” dedi “Ah.. Kızım biz
kavgalarımızı, kırgınlıklarımızı bir sarılmayla unutuyoruz da demek ki…Demek ki
o kırılan kemiklerin sesi.. “ cümlelerini tamamlayamıyor dahası yaptığı hatanın
muhasebesinden dahi kendini alıkoyamıyordu. Ezilen ve kemikleri
kırılırcasına acı çeken Zehra’ydı.
Hızlıca Müdür Bey’den izin almaya gitti.
İznini alıp tekrar evine döndü ve o gün bütün gününü ailesiyle geçirdi. Hem
karısı hem de Zehra önceki gün yaşanılanları bir daha yaşamamak adına
unutmuştu. Zahit Bey mi? Bir daha kötü rüyalar görmedi…
Kocamı Ben Öldürdüm kitabından alınmıştır.
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?