ÖLÜM ALLAH'IN EMRİ - AHMET MİDHAT EFENDİ

 

Ölüm Allah’ın Emri, Ahmet Midhat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât adı altında topladığı otuz eserin sekizinci romanıdır.

 

Bu eserde ilk denemesi olan olayları zamanın tersinden aldığı bir teknik kullanır. Bu tekniğin garip karşılanmasına karşı da okuyucuyu uyarır ve güzel olmayacağını düşünenlere yanılacakları uyarısını da söyler. Evet, zamanı tersten anlatıp görünenden geriye gitmek güzel miydi, bu soruya cevap verelim; Zaten yaşadıklarımız bu şekilde değil mi? Bir cinayete soruşturma yapan polis cinayeti geriye doğru analiz etmez mi? Aynısı bu da... Fakat burada farklı olan şu ki; okuyucu hep merak içindedir. Her sorunun cevabı konunun ilerleyen sayfalarındadır. Ölüm Allah’ın emri böyle bir teknikle yazılan ve Ahmet Midhat Efendi’nin sonraki eserlerinin de temelini oluşturan önemli bir eserdir.

 

Kitap Özeti

 

Yırtık elbiseli ve günlerdir aç bir adam sevgilisinin mezarına gidip intihar edecektir.  Gecenin karanlığında mezarlığa gitmiş sevgilisinin mezarına son defa sarılıp veda edecektir. Fakat o da ne? Üzerine uzanıp yattığı toprağın üstünde bir başkası daha var ki o da sevgilisinin ölümünden dolayı intihar etmek için mezara kapaklanmış ağlıyor.  İkisi de korku içinde kendilerine geldiklerinde aslında iki sevgili olan Sıtkı ve Sinasaf olduklarını fark ederler. Ölümün ucundan kurtulup birbirlerine kavuşmanın heyecanı ile ikisi de kaçıp izlerini kaybettirirler.

 

İki aşığın ölümü, Ensesi Yamalı Kanlı Mustafa ‘nın konağında büyük bir telaşa neden olur. Çünkü Sıtkı Ensesi Yamalı Mustafa Paşa’nın yeğenidir ve Sinasaf cariyesidir. İki aşığın aşkından haberi olmayan Mustafa Paşa olayı çözmek üzere odacısı Behice’yi sorguya alır.

 

Bütün entrikaları Behice çevirdiği için Behice bir yolunu bulup paşadan kurtulur ve konaktan kaçar. Kısa süre sonra Bursa’dan bir mektup gelir ve mektup Behice’dendir. Behice her şeyi bu mektupla itiraf etmiştir.

 

Behice Sıtkı’ya deli gibi aşık fakat Sıtkı’dan 10 yaş büyük bir kadındır. Fakat aşk gönül dinlemiyor. Sonrasında ise Sıtkı’nın da Sinesaf’a aşık olduğunu öğrenir. Behice ne yapsa kendisini Sıtkı’ya beğendiremez ve sevdiremez. O yine de aşkı uğruna gerekirse Sinesaf ve kendisi ile Sıtkı’nın evlenmesine dahi razı olur fakat genç aşıklar elbette buna da razı gelmezler. Nihayet Sıtkı’ya kavuşamayacağını anlayan Behice Sıtkı’ya Sinesaf’ın öldüğünü Sinesaf’a da Sıtkı’nın öldüğünü söyler. Her ikisine de önceden kazdırdığı mezarı gösterir. Birbirlerine dünyada kavuşamayacak olan sevgililer ahirette kavuşmak ümidi ile o gece intihar etmek için mezarlıkta karşılaşırlar.

 

Yorum

 

Osmanlı’nın perde arkası olan aşkların ne çılgın derecede yaşandığını okumak evet ilginçti. İlginç olan kadınların aşkı için verdiği mücadeleyi ve kadınların toplumdaki etkisini bu denli görmek aslında... Oysa bize öğretilen kadınlar çarşafa saklanmış ve hiçbir söz hakkı olmayan insanlar olarak anlatılmıştı. Fakat gerek Fatma Aliye’den gerek Ahmet Midhat Efendi eserlerinden bunun hiç de böyle olmadığını görüyoruz.

 

Genel olarak Ahmet Midhat Efendi eserlerini Türk dil kurumu yayınlarından okumaya alıştığım için sade ve günümüz Türkçesinden okumak pek tat vermedi diyebilirim. Yine de günümüz Türkçesine çevirip okurlara sunulan bu eser için Türkiye iş bankası kültür yayınlarına teşekkür ederim.

 

İçerikten

 

  • "Ölüm var, ayrılık yok. Bizi ölüm bile birbirimizden ayıramaz. Bilakis dünyada hiçbir şey birleştiremezse ölüm birleştirir. Ölüm Allah'ın emri."

 

  • Fakat gece kandili cansız bir fitilden ibaret olduğu için benim hayalimi bile göremedi.

 

  • Sen bilirsin ki gönül denilen şey ikiye bölünemez. Sen bilirsin ki aşk ortak istemez.

 


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu