KISIK
VADİSİ
Bir arkadaşım “Bu kitabı 5
defa okudum. Sen de oku diye getirdim” demişti. Daha önce okuduğum bu kitabı 2.
Defa okuyacağımı söyledim. Uzun zaman önce okumuş takrizini de yazmamıştım. Merhum
Kamil Aydoğan’ın bu kitabını tekrar okudum.
Arka Kapak
Genç yaşta
kaybedilen bir anne, Yemen’e uzanan askerlik günleri, bir dönemin ezansız,
cemaatsiz camileri, bunalan insanların çıkış yolu bulma gayretleri, dini
öğrenmek ve öğretmek için katlanılan zorluklar, yaşanamamış sevdalar,
kavuşulamamış sılalar, hepsinin ortak mekânda birleşmesi.
1.BÖLÜM
Babaları askerde olan dört
kardeş, çocukluklarının dağ köylerinden olan Kertmen’de başlayan öyküsüyle
özgürlüklerini yaşadığı bir zamana gidiyoruz; Feramuz henüz annesinin kucağında
bebek, diğer üç kardeş ise annelerinin gölgesinde mutlu bir zamana. Ta ki bir kış
günü anneleri vefat edene kadar sürüyor bu mutluluk…
Acı dolu yılların annesizliğin ve annesiz
yaşamanın acısını hissediyor/hatırlıyorsunuz… Baba askere 30 yaşında gitmiş
karısının ölümünden habersizdir. O da bir rahatsızlığından dolayı hava değişimi
için memleketine gönderilir. Trenle Maraş’a gelen baba 80 km uzaklıktaki köyüne
yaya bir şekilde dağlardan tepelerden aşarak gider. Kısık vadisi karısı Medine
ve çocukları demektir. Ve kısık vadisine o hasretle ulaşamaya çalışır.
2.BÖLÜM
Askerden hava değişimine
dönen Mustafa, yolda geçmişi düşünür. Babasının çobanlık yaparken tanışıp
evlendiği Mine Hürü ile olan aşkları aklına gelir. Evlenirler de.. Ama Mine
Hürü çok yaşamaz ve vefat eder. Sonra Mustafa’nın annesi Hatçe kadınla evlenir.
Köye gelen abdalların hem
davul çalıp hem çocukların sünnetini yapmasını hatırlar. Bir çeşme başında
başlayan aşkları, dağ köylerinde yaşamı anımsar.
Mustafa, bir derenin kenarına gelir. Akan
sular aklına Mehmet abisini getirir.
3.
BÖLÜM ve SONRASI
O gün Abisi Mehmet Elbistan’a
gidecek ve yanında kardeşinin de gelmesini istemektedir. Annesi her ne kadar
izin vermek istemese de babası “Bırak gitsinler. Çocuklar bu dağ başında neyi
görüyor? Hiç yoksa görgüleri artar” der. Mehmet ve kardeşi yola düşerler.
Atlarının üstüne koydukları malzemelerle Elbistan’a doğru yola koyulurlar.
Mine Hürü’nün oğlu Mehmet
abisiyle birlikte ilk defa şehir görür Mustafa. Yolda gördüğü her şeyi sorar
abisine. Abisi de sevgiyle sabırla her şeyi öğretir kardeşine. Mehmet belki de
doğumu yaklaşan evladını görür kardeşinde ve o özlemle cevap verir bitmez
tükenmez sorularına.
Nihayet Elbistan’a gelmişler
alacaklarını alıp satacaklarını satıp geri köye döneceklerdir. Ceyhan Nehri’ne
varınca sıcaktan bunalan Mehmet suya girip serinleyip yola devam edeceğini
söylemiştir kardeşine. Atı bağlayıp kardeşini bir kenara koymuş kendisi de suya
girmiştir. Girmiştir ama Ceyhan, Mehmet’i alıp götürmüştür. Mustafa yalnız
kalmış yüreğinin ilk acısını tatmıştır. Oradan geçen birisinin yardımıyla
Mustafa’yı dedesine götürmüş ve kara haberi de söylemiştir. Günlerce köylüler
cesedi aramışlardır. Cansız beden bulunmuş ama ocaklar yıkılmış, karısı Elif,
karnında yetim yavrusuyla kalmıştır. Babası, yüreği ateşler içinde yanarak
evladını kara toprağa vermiştir.
O gün fark edilen bir durum
olmuştur; cenazeye gelen hocadan başka kimse kuran okumayı bilmemektedir. Bu Kâhyaoğlu
Ahmet’in zoruna gider ve hocaya: hocam, oğlumu toprağa verdim ama bundan daha
ağrıma giden, sen olmasan kimsenin kuran okuyamayacağı olmuştur. Kışın gel sen
bizde kal. Köyüne gitme. Bizim çocuklara kuran öğret, namaz kılmayı öğret, der.
Bunun üzerine köyde hükümetten gizli olmak şartıyla çocuklar kuran okumaya
başlar, köyün yıkık camisi onarılır ve ibadete açılır. Bir yandan da hükümet
korkusu, şapka giymeyenlerin idam edilmesi, Türkçe ezan gibi baskıların yapıldığı
duyumları da gelmektedir. Şehire gidenler şapkası olanlardan emanet şapka alıp
giderler, kuran okuyanlar nöbetçi dikerler ve bu şartlar altında ağır yaşam ve
baskı ile mücadele ederler…
Eser Kamil Aydoğan’ın babası
Mustafa’nın askerden hava değişimine gelmesi ve yolda geçmişi hayal etmesi ile
başlar ve evine geldiğinde cenaze evine geldiğini fark etmesiyle devam eder. Tek
acısı karısı Medine olmayan Mustafa’nın geride iki abisini ve ablası Nazife’nin
ölümü de yüreğindedir.
Nazife’nin ölümü de
ilginçtir ya; iki Osman vardır. Biri zengin Osman diğeri fakir Osman. Nazife
fakir Osman’ı sevmekte fakat babası zorla zengin Osman’a vermektedir. Nitekim
evlenir de ama o ara sevdiği Osman askerdedir. Ve her gün Allah’a “ Osman
askerden gelmeden canımı al” diye yalvarır. Ve öyle de olur…
Evet, merhum Kamil Aydoğan’ın
geçmişten geleceğe bir anı olarak yazdığı kendi ata ve dedelerinin yaşamlarını
ele aldığı bu eser, yokluğun, acının, çaresizliğin, birlik ve beraberliğin
resmi olmuştur adeta. Anadolu’nun uzak köylerinde yaşam mücadelesi veren bir
halkın sesi olmuş geçmişin izlerini taşımıştır.
Yemen’de esir düşen
amcasından, akıl baliğ olmadığı halde imam olabilecek seviyeye gelen amcasına
kadar yaşanılanları bir bir anlatmıştır.
Merhum eğitimci yazar ve
şair Kamil Aydoğan’ın mekanı cennet olsun..
KİTABIN ADI : KISIK VADİSİ
YAZARI : KAMİL AYDOĞAN
YAYINEVİ : Kaynak Yayınları/2012/223 sayfa
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?