Türkçe harf ve dil kavgasının 1860’lı yıllardan beri var olduğunu biliyoruz. Sonraki bir mesele değildir bu kavga. Ortaya atıldığında ne uzun süre raflarda kalmıştır, ne de dönemin idarecileri tarafından bertaraf edilmiştir. İtiraz edenler ve kabul edenler olmak üzere iki taraf karşı karşıya gelmiş ve 68 yıl süren bir tartışma sahası ortaya çıkmıştır. Yarım asırdan fazla süren bu tartışma elbette 1928 yılında harf inkılabı ile de sonuçlanmamış ve 150 yıldır sürmeye devam etmiştir.
Metin
Acıpayam’ın bu 150 yıllık tartışma metinlerini tek tek irdeleyerek
kitaplaştırmış olduğu “150 yıllık Türkçe kavgası” isimli eseri ile özgün bir
bakış açısı elde etme şansı sunmuştur. Nitekim itiraz edenlerin ve kabul
edenlerin beyanatları doğrultusunda yazarın şahsi fikir ve yapmış olduğu mülakatlarla
büyük bir bilgi kirliliği önlenmiş ve kültür hazinemize kazandırılmıştır.
Osmanlının
yıkılışına müteakip Mustafa Kemal Atatürk yeni bir devlet, yeni bir millet kurma
çabalarına girmiştir. Arapvarî bir topluma medeniyet seviyesi göstergesi olan
kılık kıyafet, soyadı kanunu gibi köklü değişikliklerle yeniden bir toplum var
etme çalışmalarına başlamıştır. Verilen
sert cezalar, bıçak gibi keskin kanunlar ve askerin gücünün her zaman halkın
tepesinde bulunan bir oligarşi ile baskılar hız kesmeden devam etmiş ve halk ne
olduğunu dahi anlamadan rejimin içerisine dâhil edilmiştir.
Her
ölüm ve doğum gibi Osmanlının da ölümü, cumhuriyetin de doğumu sancılı ve
ızdıraplı olmuştur. “Diriliş için yıkılış” ülkenin her yanında sirayet etmiş
neticede hasta adamın yerine genç bir cumhuriyet ayağa dikilmiştir. Bunun
bedelleri olacaktı elbette. Genç Cumhuriyetin ayakta kalması yeterli değildi.
Ona elbise gerekti ve modern kılık kıyafet giydirildi. Gencin başına şapka
takıldı, ona soyadı verildi, din ile devlet işlerini ayrı tutacak
karışmayacaksın denildi ve en sonunda da ona yeni bir harf yeni bir dil
verildi. Halk bu garip ve tanımadığı genci uzaktan uzağa seyretti ama onu
yeniden yaratanlar! Halka “Sizler de bu genç gibi olacaksınız” dedi. Bütün sistem, bütün halk sil baştan yeniden
bir savaşa sokuldu. Fakat bu savaş
medeniyet ve gelişmişlik savaşıydı. Bu savaşa yalnız Anadolu’nun garip
çocukları değil, köylüsünden mebusuna kadar herkes girecekti. Bu savaşı iki
seçenekten birisi kazanacaktı; Ya bir toplum gelişmişliğini, okuryazarlığını,
sanayi de devrim gibi üretimliğini sergileyecek ya da Osmanlının son
dönemlerinden daha kötü bir duruma gelecekti. Ve nihayet Osmanlının içerisinde
yer alan nüfusun, okuma yazma oranının arttırılması düşüncesi ile harf değişikliğini
raftan indirdiler ve herkes gece gündüz bu yazıyı öğrenmeye gayret etmek
zorunda kaldı.
Zorlu
bir süreçti belki o dönem yaşanılanlar. Kolay değildi bir gecede cahil kalmak
ve tarihinden koparılmak! Ama öyle olmadı. Çünkü öyle değildi zaten. Halkın
yarıdan fazlası zaten okuma yazma bilmiyordu. Büyük bir çoğunluğun okuma yazma
bilmemesi aslında yeni harflerle de olsa okuma yazma oranını arttırmak için
mükemmel bir fırsattı. Neticede bu dayatma bir kültür seviyesini yükseltmek
için gerekliydi. Kuranı kerimi okuyup anlayamayanlar sadece okuyamayacağından
şikayet ediyordu, kütüphanelerin yok edildiğini söyleyenler dönemin kaç adet
kütüphanesinin olduğundan bihaber itiraz ediyorlardı.
…
Ardından
çok sürmeden Mustafa Kemal, Güneş Dil Teorisini ortaya attı. Bu sayede Türkçe
olmayan kelimeler atılacak yerine Türkçe kelimeler bulunacaktı. İşte bu fiyasko
ile sonuçlandı. Bu hata sadece bir dili değil bir fikri de değiştirecekti: Öz
dil yerine Uydurukça. O münzevi kelimeler yerini soğuk anlamsız ve dili
zorlayan kelimelere bıraktı. Takrizimizi, tenkitimizi, tahlilimizi ve daha nice
ifadelerimizi çöpe atıp yerine “eleştiri” kelimesini sıkıştırdılar. Mektebimizi okul, talebelerimizi öğrenci
yaptılar. Muallimlerimiz yeni gelen
öğretmeni bir kefeye koyamaz oldular.
Fikrimizi
her ne kadar yüzeyden izah etmiş olsak da kitap hakkında bilgilerimizi henüz
bitirebilmiş değiliz. Eserde yer alan “eskiciler ve yeniciler” arasındaki
çarpıcı ifadeleri irdeleyeceğiz, uç Arap harfçilerin ve uç Latin harfçilerin
beyanatlarına göz atacağız. Netice itibari ile de son fikir beyanında bulunup
bu güzel eserin de takriz çalışmasını tamamlamış olacağız.
ESERDE
DEĞİNİLECEK BAŞLIKLAR
GİRİŞ - ZİYA GÖKALP - KÂZIM KARABEKİR - ALİ EKREM BOLAYIR - NECİP ASIM YAZIKSIZ - HALİL NİMETULLAH ÖZTÜRK - RIZA NUR - GÜNEŞ DİL SKANDALI - CELAL NURİ - FALİH RIFKI ATAY - METİN ACIPAYAM - AHMET BİCAN ERCİLASUN - HAKAN YAMAN - ÖZDEMİR İNCE - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
SON
DEĞİNİ VE ÖNEMSİZ BİR TEKLİF
GİRİŞ
Sanayi Devrimi
ile birlikte emperyalist Batının gittikçe azgınlaşan tavrı karşısında Osmanlı
aydını, -Tanzimat ile beraber- devletin hangi sebeplerle geri kaldığı ve bu
sebeplerin başında ne geldiği konusunda, gerek gazete gerekse dergi
sayfalarında tartışmaya başlamıştır.
ZİYA GÖKALP
Türkiye’nin
millî dili “İstanbul Türkçesi”dir; buna şüphe yok! Fakat, İstanbul’da iki
Türkçe var: Biri konuşulup da yazılmayan “İstanbul lehçesi”, diğeri yazılıp da
konuşulmayan “Osmanlı lisânı”dır. Acaba millî dilimiz bunlardan hangisi
olacaktır?
KÂZIM KARABEKİR
…
Binaenaleyh bugün
bir kuvvet vardır ki, o kuvvet bütün cihana karşı şu propagandayı yapıyor:
“Türk yazısı güçtür, okunmaz!” Bendeniz bu mesele ile bizzat uğraştım ve
Arnavutluk ihtilali içinde bulundum. Acaba bu Latince kabul edilebilir mi? Bu
kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer.
Hiçbir lisânda
hurufatımız kadar güzel ve temiz, manzarası sevimli bir yazı yoktur.
ALİ
EKREM BOLAYIR
Lâtin harflerinin kabulüne
taraftar değilim. Evvela, Latin harfleri bizim lisânımızı yazmağa müsait
değildir.
NECİP
ASIM YAZIKSIZ
Taraftar değilim. Çünkü
lâakal (en az) otuz asırlık kütüphanemize veda etmek icab edecektir.
HALİL
NİMETULLAH ÖZTÜRK
Taraftar değilim. Böyle bir
hareket, ilim lisanıyla söylemek lazım gelirse, “içtimaî bir dalâlet”ten başka
bir şey değildir.
RIZA
NUR
Nenize lâzım yazı
makinesi…Kel başa şimşir tarak. Bunu Avrupalılar kullanır. Çünkü vakitleri dar,
işleri çok. Biz de öyle değil ki… Vakitten çok, işten az ne var? Allah’ın
verdiği ellerimiz, güzel millî mahsul yazı makineleri idi.
Güneş Dil Skandalı
22 Ağustos Milliyette “Türk
kültürünü bütün dünyaya tanıtacağız” ve yine “Yeni Türk lügati hakkında Gazi
hazretleri’nin gösterdikleri en küçük bir misâl” büyük serlevhalarıyle bir
makale var. Gazi, Yunus Nadi’ye buyurmuş ki: “(Hülâseten): Şeyh Süleyman’ın
Çağatay lügatinde “Kilturmak” var ”Mak” lahikasını kaldır “Kiltur” kalır. Bu
işte frenklerin culture kelimesinin aslıdır. Bizden onlara geçmiştir. “ Yahu!
Bu adamın bu safsatalarını okudukça Paris’te ben utanıyorum.
CELAL
NURİ
…
Bu itibarla matbaacılıkta
bir tekâmül, kolaylık ve büyük bir tasarruf hasıl olacaktır. Unutmayalım: Latin
harfleri sayesinde linotip ve yazı makinelerinin kullanılması kolaylaşır.
…
Bu münasebetle Said Bey
merhumun manzumesi aklıma geldi:
Arapça isteyen Urbana gitsin
Acemce isteyen İrana gitsin
Frengiler Frengistana gitsin
Ki biz Türküz bize Türkî
gerektir.
FALİH
RIFKI ATAY
Yazı inkılâbı yapılacaksa,
tam zamanı idi. Milletin yüzde beşi ile onu arasındaki bir azlık, gelecek
nesiller hesabına bir fedakârlık yapacaktık.
METİN
ACIPAYAM
Tanzimattan sonra “lisânı
sadeleştirme” maskesi ardında başlatılan ve nihayet Türkçe’de ne kadar “menşei
Kur’ân olan” kelime varsa hemen hepsinin tasfiyesiyle sonuçlanacak olan bu
tarihî cereyana karşı mücadele, en mühim vazifelerimizdendir.
AHMET
BİCAN ERCİLASUN (Mülakattan)
….
Osmanlı Devleti Türk mü idi?
Evet Türk’tü. Peki, Osmanlı Göktürk’mü? Hayır. Osmanlı Göktürk olsaydı Osmanlı
olmazdı. Osmanlı ben Göktürk gibi Selçuklu gibi olacağım deseydi yükselemezdi.
Bugün de milletimiz ben Osmanlı gibi olacağım derlerse yükselemezler. Mutlaka
bir öncekinden farklı olacaksın. Ve dönemin medeniyetini kim temsil ediyorsa
ondan alacaksın. Bugün Amerika kardeşim. Ne yapıyorsa onu yapacaksın…
(Mühim okunmalıdır.)
HAKAN
YAMAN
Kemalizm’in asıl buğzedilmesi
gereken yanının “idrakleri iğdiş etmesi” olduğunu biliyoruz. O mânâya bağlı
olarak, icra plânında “Harf Devrimi” kadar buğzu hak eden bir eylemi yoktur.
Kemalistlerin…
Harf devriminin amacı
İslâm’dan kopuşu hızlandırmak ve Batı’ya bir ân önce yamanmaktır.
ÖZDEMİR
İNCE
Sayfa 267-268-269 arasında olan bu değerli yazıyı olduğu gibi aktarmak isterdim. Fakat eser içerisinden okunması onu daha değerli kılacağına inandığım için kayıt etmedim.
MUSTAFA
KEMAL ATATÜRK
“Eğer ben size’ bu meseleyi
ancak son senelerde düşündüm’ dersem sakın inanmayınız.Ben ta çocukluğumdan
beri bu davayı düşünmüş bir adamım….Ben basit bir adamım, yani ben
düşündüklerimi önce milletimin arzusunda, ihtiyaç ve idaresinde görmeyi şart
sayan ve bunu gördükten sonra ancak tatbiki ile kendimi mükellef bilen bir
adamım.”
SON
DEĞİNİ VE ÖNEMSİZ BİR TEKLİF
Yazı inkılabı ile her şeyin
sil baştan değiştiği bir dönemde itiraz edenler genel olarak “Neden Japonlar da
harflerini değiştirmedi? Oysa harfleri değiştirmeyerek de medeniyet ve
teknoloji çağına ayak uydurulabiliniyormuş” misalini vererek Osmanlıcayı,
Latinceyi de savunanlar “Yeni harflerle okuma yazma oranını arttırmak için iyi
bir fırsat” düşüncesi ile Latin harflerini savunuyorlardı.
Geldiğimiz nokta itibari ile
bu savunan iki gurup aradan geçen 150 yıla mukabil hâlâ tartışmaya ve benzer
sözler üzerinden kısır döngü içinde devam etmektedir.
Çözümü yok mu bu işin…
Elbette var. Bu tartışmayı bitirmek için artık konuşmayla değil “yazmayla”
icraa olunacak çalışmalar yapılmalıdır. Osmanlıcayı savunanlar için önerim
şudur; Sizler Osmanlıcanın kullanışlı, okunması ve yazması kolay olduğunu
savunurken savınızı yazılı mecraya aktarmalısınız. Bu yönde gazeteler,
dergiler, internet siteleri hatta kitaplar yazmalı o eski ruhu yeniden
canlandırmalı ve insanları teşvik etmelisiniz. Trende, gemide, otobüste yahut
sokakta “tamamen Osmanlıca ile” yazılmış mecmua okuyan birileri olmalı ve o
birileri çoğalarak ilerlemelidir. Bu sayede bilenler bilerek, bilmeyenlerde merak
ederek okumaya yazmaya başlayacak ve bu vesile ile Osmanlıcayı savunanlar yeni
bir çağ açmış olacaklardır.
Latinceyi savunup, yeni yazı
diye tabir edilen günümüz a-b.c alfabesini korumaya çalışanlar ise alfabeden
ziyade kelimelerimizi korumalı, dilimize giren yabancı kelimelere karşı savaş
açmalıdır. Bununla ilgili daima gündem oluşturmalı, yabancı iş yeri isimlerine
sahip yerlere TÜRKÇEMİZİN KORUNMASI adı altında bildirimler dağıtmalıdır.
Netice itibari ile bu iş
söylem değil, eylem işidir. Dilerim ki kazanan OSMANLICA ve LATİNCE olsun.
Çünkü her ikisine de ihtiyacımız var.
KİTABIN ADI : 150 YILLIK TÜRKÇE KAVGASI
YAZARI : Metin ACIPAYAM
YAYINEVİ : FA AJANS/2019/ 2. Baskı (Genişletilmiş Baskı)
SAYFA : 310
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?