SULTAN - EMİNE ABACI

 

SULTAN

 

Emine Abacı, uzun süredir tanıdığım değerli bir yazar arkadaşımdır. Onun edebiyat alanında –bıkmadan ve vazgeçmeden- olan çalışma aşkına galiba en yakın ben şahidim. Gerek Vesselam dergisinde olsun gerek kitap okumalarında olsun hep daha fazla çalışmış ve kendini hızla ilerletmiştir. Bunun neticesinde ise öyle birden bire değil sabırla ve zamanla yazma gereksinimi doğmuştur. Bu, yazarların yazarlık aşamasının önemli bir basamağıdır; Okumak ve sonrasında yazmak…

Emine Abacı da bu gayretle birikim elde etmiş ve nihayetinde ilk kitabı olan Sultan’ı yazmıştır. İşte bu yazım sürecinde de yine şahsım adına yanında olup çalışmasını adım adım birlikte büyüttük. Elbette kitabın editörü olarak değil de (zaten editör olarak yazmayı sağ olsun yayınevi unutmuş) okuru olarak inceleyip ele alacağız. Bakalım Sultan kimmiş?

Roman öncelikle benim en sevdiğim yazım şekli olan konunun ortasından bir bölümle başlıyor. Ahmet’in işyerini yakmışlar, ocağına ateş düşürmüşlerdir. Bir şeyden haberi olmayan Ahmet her sabahki gibi o sabahta işine gitmek üzere evden çıkıyor. Diğer köyde olan dükkanına yaklaştıkça insanlarda bir telaş olduğunu görüyor. Hızlıca dükkanına gidiyor ama o telaşın aslında yanan dükkanını söndürmeye çalışan insanların telaşı olduğunu anlıyor.

Daha sonra roman Ahmet’in çocukluğundan başlıyor. Ahmet henüz küçük yaşlarda ve babası Mehmet askerdeyken annesi ölüyor. Babasından uzun süre haber alınamayınca Mehmet askerde öldü zannedildiği için köylüler anasız babasız kalan bu çocukları her birini bir yere evlatlık olarak veriyorlar. Yalnız Ahmet o köyde Osman Emmi’de kalıyor. Günlerden bir gün Mehmet çıkageliyor. Geliyor ama ne karısı ne evlatları kalmış, evi ocağı viran olmuş. Tek varlığı Ahmet’i alıp kızlarını bir gün bulma umuduyla yaşama tutunmaya başlıyor.

Sonraki bölümde ise henüz iki yaşındayken babasız kalan Sultan anlatılıyor. Zavallı Sultan babasızlığın ve annesinin çaresizliği içerisinde sığıntı kalıyorlar. Bir gün komşu köyden iki kadın geliyor. Bu kadınlar Sultan’ın annesi Fatma’yı amcasından Mehmet’e istiyorlar. Fatma’nın amcası kabul ediyor ama “Sultan’ı vermem. O burada kalacak” diyerek Fatma’yı yavrusundan ayırıyor.

Karayazı köyüne getirilen Fatma yeni evine çabucak alışıyor ama onun gecesi gündüzü, aklı fikri kızı Sultan’da olduğu için kızının hasretine dayanamıyor. Kocası Mehmet’ten de izin isteyerek kızını getirmek istediğini söylüyor. Mehmet izin veriyor. “Senin kızınsa benim de kızımdır” diyerek getirmesini söylüyor. Ya Mehmet? Onun da kızları her biri bir yerlerde değil mi? O da kızlarının hasreti ile yanıyor da hep içine atıyor. Bir gün dayanamayıp çocuklarını bulmaya gidiyor. Kızlarını tek tek buluyor ama Zeliha’yı bulamıyor.

***

Bu romanı uzun uzun izah etmek, bölüm bölüm konu özetlerini vermek isterdim fakat çiçeği burnunda bir romanı özetlemek maalesef emeğe haksızlık olacağı için tadında bırakmayı uygun görüyorum. Gelelim kitabın yazım diline;

Sultan’ın en sevdiğim özelliklerinden biri de yokluğun ve çaresizliğin muhteşem yansımasını başarılı şekilde anlatması olmuştur. Zaman zaman Yaşar Kemal romanlarının tadını aldığım anlatım tarzı ile sürükleyici bir roman olduğunu söyleyebilirim. Bazen de Karabibik tadını da almadım değil. O dönemin yerel halkının konuşma şivesini, olayların aktarılış ve anlatım biçimi ile çok başarılı bulduğum bir roman olmuştur.

Ya Anadolu kadınının o zamanki resmine ne demeli? Emine Abacı o resmi öyle bir çizmiş ki bize unuttuğumuz bir kültürü, unuttuğumuz sevgiyi, birliği, saygıyı, aile bağını, sadakati… Kısacası en ufak detayları bile aktarmış.

 

KİTAP İÇERİĞİNDEN

 

“Hasret ateşi yandıkça bağrında, sadrına ağır ağır sütunlar inerdi”

“Karaağaç’tan Karayazı’ya hep bir kara yazgı taşıyorlardı sırtlarında”

 

KİTAP ADI               : SULTAN

YAZARI                     : EMİNE ABACI

YAYINEVİ                 : AKIL FİKİR YAYINLARI/2021/230 SAYFA

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu