Majer
iş yerinden birkaç günlük izin alıp yalnız başına kamp yapmak için ıssız bir
yere gider. Majer sabah olup çadırında gözünü açtığında bütün yiyeceklerinin
yenildiğini fark eder. Başucunda duran bıçağına dokunulmamış kendisine de zarar
verilmemiş ama bütün yiyeceklerini birisi yemiştir. Peki kim kendisine zarar
vermeden yemiş olabilirdi ki? Majer’in şaşkın haline birisi gülüyordu. Majer bu
gülen kişinin kim olduğunu merak ediyor, görmediği bu canlıya kendince
saldırıyordu. Bu gülen ve yiyeceklerini çalan derenin içinden çıkıp gelen bir
timsahtı. Bu timsah hem konuşuyor hem de dalga geçebiliyordu. Kısa bir
şaşkınlık sonrası Majer kendini toparladı. Timsah olan biten her şeyi
anlattıktan sonra Majer’e kendisini de evine götürmesini söyledi. Böylelikle
iki arkadaş Majer’in dairesine doğru yola çıktılar.
Şehirde
büyük bir kargaşa ve kaos hakimdi. İnsanlar durduk yere öldürülüyor ve ortalık
ne olduğu belli olmayan kişilerle doluydu. Üstüne üstlük tam da böyle bir
ortamda şehrin içinde bir timsah vardı. Majer arkadaşı Kara Timsah için
çöplüklerden yemek aramaya gittiği bir esnada Kara Timsah’ta Majer’in evi için
televizyon almaya gitmişti. Majer eve
geldiğinde dev ekranlı televizyonu görünce şaşırmıştı.
***
Şehirde
kara çizmeli adamlar her yeri yakıp yıkıyor, iktidar olabildiğince halka karşı
baskılarını sürdürüyordu. Orta halli adam Majer ve her şeye burnunu sokan Kara
Timsah bir şekilde bu kaosun içine girmişti. Artık başları büyük bir belaya
bulaşmış ve şehrin başkanı Altındiş’i bulmak ve onu durdurmak için büyük bir
maceraya girmişlerdi. Nitekim bulmuşlardı da… Fakat Altındiş kendisinin de
kullanıldığını söyleyerek iki arkadaşın gözü önünde intihar etmişti. Majer ve
timsah bir de başkanı öldürmekle suçlanacaklardı ve iyice çıkmaza girmişlerdi.
***
Kitabın
geniş özetini yazmak yerine kısa tanıtımını yapmak daha uygun olacağı için
kitap hakkındaki yorumuma geçmek istiyorum; Gürkan Kadıoğlu’nun 3. Kitabı olan
“Majer Mayer ve Kara Timsah” müthiş bir anlatıma, olay örgüsü ve senaryoya
sahip. Baştan sona sıkılmadan okuyacağınız ve özellikle Kara Timsah’ı
içselleştirerek çok seveceğiniz bir hikayeye sahip.
Gürkan
Kadıoğlu’nun distopik ve politik kurgu olarak kaleme aldığı bu eser birçok
mesajı da içinde barındırmaktadır. Halkların ezilmişliklerinden duyduğu
memnuniyet karşısında onları uyandırmak isteyenleri suçlaması galiba sosyolojik
bir travma olsa gerek.
Majer
Mayer ve Kara Timsah elbette George Orwell 1984 kitabına benziyor olsa da şunu
da belirtmeliyim ki 1984 ile bu kitabın tadı aynı değil. Mesela Majer Mayer ve
Kara Timsah beni hem düşündürdü hem güldürdü hem de sürükleyiciliği ile
bambaşka bir yere götürdü. O yüzden iki kitabı benzetenler olacaksa aradaki
farkı da belirtmem uygun olacaktır. Ayrıca kitabın birçok bölümünde “Kaçış Yok
(2015)” filminden de benzerlikler gördüm.
İÇERİKTEN
“Halk,
iktidar savaşında bir basamaktır yalnızca. Başına basılacak ve yükseltecek bir
basamak”
“Kendimizi
bir şeylere adayıp yeni isimler kazanıyoruz. Marangoz, mühendis, asker, bekçi,
memur, akademisyen… Aslında biz bu isimleri kazanmıyoruz, bize onlar bunu uygun
görüyorlar! Biz onların marangozu, onların askeri ve onların köleleriyiz!
ARKA KAPAK
Saldırılar, elektrik kesintileri,
gecenin altındaki
anarşistler; kentin her yerinde kuşku
rüzgarları...
Halk büyük bir yıkımın eşiğinde. Belirsiz
kimlikler
şehri kuşatıyor. Her geçen gün
belirginleşen bir ekonomik
farklılık teraziyi alaşağı ediyor.
Kapitalistler vuruluyor, gövde
sallanıyor. Fakat ne zaman
televizyonun düğmesine basılsa,
filtre sistemi işliyor. Orada sürekli
gülümseyen bir adam var:
Her şey yolunda, köşkün balkonu denizi
görüyor. Bahçesindeki
sardunyaları altınla sulayan bir
ressam, sanatın huzursuzluğundan
dem vuruyor... Sonra televizyona reklam
giriyor. Danışıklı dövüş
başlıyor. Ve tüm bu kargaşanın
arasında kampa giden orta halli
bir adam, konuşan bir timsahla beraber
iktidar oyununa
isimlerini katıyor: Majer Mayer ve Kara
Timsah!
0 Yorumlar
BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?