Hasar Kaydı - Halit Selim Dönmez


Her ne kadar yazar:

Kâh ontolojik kaygıları, kâh biyolojik sancıları, kâh ferdi acıları ve kâh toplumsal ağrıları ele almış; çorba pişirmeyi bile bilmezken, bir eser nasıl çorbaya çevrilir, gözler önüne sermiştir. Benzersiz bir eser kaleme alayım derken, “pek, bir şeye benzemeyen” bir eser nasıl yazılır, herkese göstermiştir.”

diyerek tevazu göstermiş olsa da biz aynı şekilde düşünmüyoruz kendisiyle. Zira başka şekilde düşünmek de aslolan değil mi oysa! Şayet biz de “Pek bir şeye benzememiş” demiş olsaydık bu esere edebikitap.com’da yer vermezdik. Dolasıyla pek bir şeye değil tek bir şeye benzemiş eser; kendisine…

Dolu dolu, içe sine bir eser okumanın nadirattan olduğu bir eser okuduğum itirafı ile başlamak istiyorum. Hasar Kaydı, birbirinden bağımsız 11 bölümden, 78 başlıktan oluşmaktadır. Temel yapısını didaktik tür ve hiciv sanatı oluşturmuştur. Didaktik bir eser çünkü yazarı bir edebiyat öğretmeni, hicvedilmiş bir eser çünkü yazarı iyi bir okur ve bir o kadar da iyi bir gözlemci. Bu birikim yazarın sessiz kalmasına/kalabilmesine engel olamamış ve vurmuş sözün özüne.

Hasar Kaydı’nda zülfü yâre değil bamteline dokunuluyor. İğneleme üslubu o kadar müthiş ki “Keşke şuraya da bir iğne batırsa” demenize fırsat vermeden oraya da iğneyi batırıyor. Hani dilinize kadar gelen fakat söyleyemediğiniz cümleler olur ya; yazar gözüne gözüne vuruyor o cümleleri muhatabının. Kendini şair zannedenler de, edebiyatın mihenk taşı olduğunu iddia edenler de, kıyıda kenarda sessizce oturan Ahmet Midhat Efendi de, kendi halinde bir garip Nietzsche de nasibini alıyor. Doğrusu bu ya haklı da… Necip Fazıl poetikasında “Şairlik Allah ile kul arasında elçiliktir” der. İşte Halit Selim Dönmez sahte elçilere de batırıyor iğneyi. Aynı şekilde köşe başını tutmuş dergicilere de, trafikte ticari zekâsını ahlakına tercih edenlere de aynı şekilde eleştirisini sunuyor.

Her yönü ile beğendiğim eser yazım konusunda da büyük başarı göstermiştir. Yazarın ilk eseri olmasına rağmen yıllarca okumuş bir yazar olması dikkatimden kaçmadı. Daha önce de başka mecralarda belirttiğim üzere “ En az yüz kitap okumadan yazmayın, en az yüz kitap okumamış birinin kitabını okumayın” tezime karşılık Halit Selim Dönmez’in en az yüz kitaptan fazlasını okumuş bir yazar olduğundan eminim.

Eser içerisinde hemen hemen her bölümde olmasa da altıdan fazla defa adı geçen bir isim dikkatimi çekti. Yazarın bu isme olan saygısına hayran kalmamak elde değil. Zaman tamircisi, saray tarihçisi değerli hanımefendi Şule Gürbüz çok defa eserde yer almıştır.

Eser içerisinde dikkate değer olmayan tek katılmadığım konu “İHTİDA MESELESİ” konusu olmuştur. Lakin edebî bir eleştiri değil, şahsi bir fikir olarak olduğunu da belirteyim. Küçük bir de öneriyi uygun görüyorum: Kitabın 2. Baskısında muhakkak kapak çalışması tekrar değerlendirilmeli mümkünse (ki mümkün) değiştirilmelidir. Böylesi aydınlık, aydınlatıcı ve harika bir eserin karanlık, kırık bir kapağı hak etmediğini düşünüyorum.

Değerli yazarımıza başarılar diliyor nice eserlerle edebiyat hayatının devamını diliyorum.

 

İÇERİKTEN

 

Mesela ortaya koyduğunuz bir şiirden “Müsvedde kabilinden bir şeyler yazdık işte!” diye bahsederseniz, tevazunuz gereği böyle vasıflandırmayı uygun bulduğunuz eseriniz, muhataplarınız indinde irtifa kaybına uğrayıp sahiden de müsvedde hüviyetine bürünüverir. Artık o, edebi değer taşımayan, karalama görünümüne sahip basit bir manzumedir sadece. Dolayısıyla “Hem kalender kalayım hem de ürettiklerimle rağbet bulayım.” düşüncesi, abesle iştigale kapı aralar; fikrin sahibini de fena hâlde yaralar.

Yığınlar, alçak gönüllülüğün hakkını verebilme özelliğinden pek ırak olduğundan, kabiliyetinizin reklamını evvela sizin yapmanızı bekler. Esaslı insansa kendini pazarlamayı sevmediğinden, daha doğrusu bunu bir tür onursuzluk saydığından, eserini görücüye çıkaramaz. Hâliyle onun boş bıraktığı saha da “öz güven" sahibi patavatsızların alelade, sığ, anlamsız ve kof ürünleriyle dolup taşmaktadır. Kim bilir, belki halkın beklentisi de bu minval üzeredir zaten. Nitekim her toplum, ancak kendi çapı çerçevesinde eğleşir sanatla.

***

Ben bile benim olamayacağıma ve bana kalamayacağıma göre, benim dışımdaki şeylerin benim olma ve bana kalma ihtimalinden bahsedebilir miyim, diye sorar insan bir. Cevap Saramagodan gelir: “Nihayetinde bu dünyada mutlak anlamda sahip olduğumuz hiçbir şey yoktur"


***


Maddeten ve manen refaha kavuşan insanın esaslı eserler verme ihtimali büyük nispette zayıflar. Yokluk, hadimidir sanatçının; varlık ise, kâtili.

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Kitabı ben de okudum ve temas ettiğiniz her şeye ben de katılıyorum. Yazarın kelime bilgisi bir kelimeyi tekrar tekrar kullanmayıp onun müteradifini kullanması. Şiir gibi roman gibi okunan bir deneme olmasına da ayrı bayıldım. Yazarın yolu açık olsun. Kendini bizden mahrum bırakmasın.

    YanıtlaSil
  2. Özel bir kitap gerçekten. Her kelime dikkatle seçilmiş. Yeni eserlerini bekliyoruz.

    YanıtlaSil

BU KONU HAKKINDA FİKİRLERİNİ YAZMAK İSTER MİSİN?

Close Menu