AHMET MİDHAT EFENDİ- HENÜZ 17 YAŞINDA

Henüz 17 Yaşında Ahmet Midhat Efendi



Hace-i evvel Ahmet Midhat Efendi’nin her eserinde ayrı bir dünya vardır. Kiminde denizlere açılırsınız, kimin de bir kadının üç kişiye olan aşkını okursunuz. Alafranga ve alaturkanın çarpışmalarını gözlemler,  “yeryüzünde bir melek” görürsünüz. Ahmet Midhat Efendi dönemin “yazı makinesi” unvanını sadece çok yazan birisi olduğundan dolayı aldığını düşünmeyin, o sadece yazmakla değil muhteşem hayal gücü, yaşadıkları, okudukları ve bunların sonucunda ortaya koyduğu eserlerle de değerlendirilmelidir.
“Henüz 17 Yaşında” isimli eseri de yine hayatın ta kendisinden, gerçeklerinden doğmuştur. Konusu itibari ile dönemin fuhuş dünyasına el atmış, sadece el atmakla kalmamış fuhuşun ve fuhuşatın insan bedenindeki ve maneviyatındaki tahrifatını da izah etmiştir.  Ahmet Midhat Efendi’nin okuduğum diğer kitaplarına nazaran bu eseri daha bir sade ve olay örgüsü seri bir şekilde devam etmektedir.

Genel Bakış

Ahmet Efendi ve Hulusi Efendi iki yakın arkadaştırlar. Merakla bekledikleri Fransız tiyatrosunu izlemek için Beyoğlu’na kristal kahvehanesine gelirler. Aylardan şubat sonu ise de Mart ayının da öncesinde bir zamandır. Hava yağmurludur. Tiyatroyu izlemek üzere iki arkadaş içeri girerler. Tiyatronun ahengi ve güzelliği karşısında zaman akıp gitmiştir. Gösteri bitip herkes dışarıya çıktığında yağmur hala devam etmektedir. İki arkadaş ne yapacakları konusunda konuşurlar. Hulusi Efendi,” böyle bir yağmurda yola düşmek doğru değil” der. “Hem gidecek araba bulamayız, bulsak da bize çok pahalıya mâlolur” diyerek Beyoğlu’nun bilinen adreslerinin birinde geceyi geçirmeyi teklif eder. Ahmet Efendi, bu hanelerin yabancısı değilse de tövbekârı olduğu her halinden bellidir. Yine de itiraz etse de yağmurun yağması da Hulusi Efendi’nin dediğini yapmaya mecbur bırakır.
İki arkadaş Maryanko Dudu’nun işlettiği eve girerler. Ahmet Efendi’nin asıl niyeti oda ücretini verip yalnız kalmaksa da buna itiraz edilir ve birkaç mütalaadan sonra Hulusi Efendi Agavni ile Ahmet Efendi de Kalyopi ile ayrı odalara gider.  Ahmet Efendi fuhuştan uzak durmaya gayret ederek o gece sadece uyur. Sabah uyandığında Kalyopi yanına gelir ve aralarında konuşma geçer. Bu konuşmalar derinleştikçe Ahmet Efendi, Kalyopi’nin buraya nasıl düştüğünü, ne sebepten geldiğini ve nasıl bir hayat yaşadığını merak etmeye başlar.  Bundan sonra Hulusi Efendi gitmek istese de Ahmet Efendi gitmeyecektir. Çünkü Ahmet Efendi o insanların hayatlarını en ince detayına kadar sorgulayacak ve öğrenecektir. Henüz 17 yaşında genel ev dediğimiz, fuhuş haneye düşmüş gencecik bir kızın yaşadıkları Ahmet Efendi’nin ilgisini çeker.
Kalyopi, hayatını anlatmaktan uzak dursa da geçen günler aralarında güven oluşturduğu için yavaş yavaş anlatmaya başlar. Buna göre; Kalyopi ablasının öldürülmesinin ardından iyice fakir düşen ailesinin geçimini sağlamak için akrabalarının yanında çalışmaya başlar. Akrabası olan kadının da asıl geçimi fuhuş olduğundan dolayı Kalyopi’de çaresiz bu işe girer. Her ne kadar ailesi biliyor olsa da geçim sıkıntısı yüzünden ses çıkaramazlar.
Anlatılan birçok olayların en kısa özeti dâhilinde devam edelim. Nihayet Ahmet Efendi hiçbir şekilde fuhuşa yaklaşmadan fuhuşun her inceliğini ve Kalyopi’nin başından geçen her şeyi öğrenir. Sonunda ise Ahmet Efendi Kalyopi’nin Dudu’ya olan borcunu ödeyerek onun serbest kalmasını sağlar. Ailesinin yanına götürüler ve onlarla da tanışırlar. Ahmet Efendi hiçbir karşılık beklemeksizin bir hayat kadınını kurtarmış ve ailesine de bir ev kiralamıştır. Temizlenen ve o hayattan kurtulan Kalyopi yine Ahmet Efendi’nin uygun gördüğü bir gençle evlendirilerek bir hayatın kurtuluşunu sergilemiştir.
Henüz On Yedi Yaşında ile ilgili kaynaklarda romanın anlatıcısı ve baş erkek karakteri olan Ahmet Efendi’nin Ahmet Midhat Efendi’nin kendisi, Kalyopi’nin de Ahmet Midhat Efendi’nin Müslüman olarak Hafize Melek adını alan ikinci eşi Vasiliki olduğu belirtilmektedir (Okay 1975:184). Bu sebeple romanın otobiyografik özellikler taşıdığını söylemek mümkündür[1]
Eserin muhteviyatı bundan mütevellit olsa da bize aktardıkları çok fazla hususiyetler barındırmaktadır. Bunları da kitap içerisinde yer alan bazı sözleri yazarak anlatmış olalım. Bundan önce de şunu belirtelim; Ahmet Midhat Efendi hâce-i evvel (ilk öğretmen) olarak anılmasının bir sebebi de insanlara yazdığı eserlerde hep öğretme arzusu taşıdığından dolayıdır. Bu kitapta da bizlere çok önemli olarak kendimizi başkasının yerine koymayı öğretmiştir. Mihnetkeşan isimli eserinde de olduğu gibi “düşmüş” bir kadının kurtarılmasını ve bunun da iyilik yoluyla olacağını da anlatmaktadır.

İçerikten Seçmeler
Benim de herkesten farkım olsun. Zaten ben sana herkesten başka türlü bir adam değil miyim? Bak işte üç gece oldu ki seninle beraberim. Hâlbuki sana rahat ettirmekten başka hiçbir emelde bulunmadım.
Bizim için rahat, ne kadar uzak!

Zaten benim bir kuralım dahi budur. Bir şey ya hiç olmamalı, ya da olursa tam olmalı!

Bir kimse insan olsun ve göğsünde bir yürek bulunsun da hiçbir kimseyi sevmez olsun, bu olabilir mi?

Umutsuzluk halinin son derecesinde bulunan insan da dünyaya baktıkça herkesi de kendisi gibi kan ağlıyor sanır.

Siz bir kaşığa benzersiniz ki herkesin ağzına girersiniz. Bundan dolayı midesi olan bir adam, o kaşığı ağzına almaktan iğrenir..



[1] http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c11s19/makale/c11s19m10.pdf

KİTABIN ADI: Henüz 17 Yaşında
YAZARI: Ahmet Midhat Efendi
YAYINEVİ: TDK/Nuri SAĞLAM
SAYFA VE BASKI:  272 SAYFA/2. BASKI/2017


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu